İstanbul’un tarihinde uzmanlaşmaya çalışan biri olarak, adına sıkça rastladığım kişilere özel bir başlık açma gereği duyuyorum. Aziz Ioannis Hrisostomos, 4. Yüzyıl’a damga vurmuş kişilerden biri olarak, hayat hikayesi ile dikkat çekiyor.
Ioannis, Hristiyanlık aleminde önemli bir şöhrete sahip olduğu için, öncelikle Hristiyanlığın o yıllardaki durumundan söz etmekte fayda var. Bilindiği üzere Hz. İsa’nın M.S. 30 yılındaki ölümünden sonra havarileri dünyaya Hristiyanlığı yaymaya başladılar. İskenderiye, Antakya, Efes ve Roma gibi Antik Çağ’ın en önemli şehirlerinde ilk kiliseleri kurdular.
Bilinen dünyanın en büyük siyasi gücü olan Roma İmparatorluğu, Hristiyanlığın yayılmasını hoş karşılamadı ve sert karşılık verdi. Hristiyanlara karşı zulüm ve katliam yaklaşık 3 asır sürdü. Nihayet İmparator Konstantin’in yayınladığı Milano Fermanı ile 313 yılında Hristiyanlık serbest bırakıldı. Hatta Konstantin’in kendisi de Hristiyan oldu.
İmparator Konstantin dönemine kadar büyük zulümler gören Hristiyanlar, artık inançlarını özgürce yaşayabilecekti. 325’te toplanan İznik Konsili’nde alınan kararlar ile Hristiyanlık merkezleri de belirlendi. Buna göre Roma, Konstantinopolis, Antakya, Kudüs ve İskenderiye başlıca piskoposluk merkezleri olacaktı.
İnanç serbestisi ile birlikte, Hristiyanlık felsefesinde müthiş bir ilerleme oldu. Erken dönem piskoposlar, günümüzde halen tüm dünya kiliselerinde uygulanan ibadet şekillerinin temellerini attılar. Aziz Ioannis Hrisostomos, tam da böyle elverişli bir dönemde doğdu ve adını kilise tarihine büyük harflerle kazıdı.
Ioannis Hrisostomos (John Chrysostom)
349 yılında Antakya’da doğan Ioannis, subay olan babasını genç yaşta kaybetti ve annesi (Anthusa) tarafından büyütüldü. Güçlü bir karaktere sahip olan Anthusa, oğlu Ioannis’in çok iyi bir eğitim almasını sağladı. Ioannis, dönemin en iyi hitabet ustalarından olan Libanius’un elinde yetişti.
Genç yaşta Hristiyanlığa büyük bir tutku ile bağlanan Ioannis, oldukça çileli bir yoldan gitmeye karar verdi. Bir keşiş olarak manastıra kapanan Ioannis, öncelikle nefsini terbiye etmeye yoğunlaştı. Keşiş hayatı sırasında sadece hayatta kalacak kadar yemek yiyen ve günde birkaç saat uyuyan Ioannis, tüm zamanını dua etmeye adadı. Ancak 375 ile 381 arasında 6 yıl süren bu çileli hayat yüzünden kalıcı mide ve karaciğer rahatsızlığı edindi.
Sağlığı iyice bozulmaya başlayan Ioannis, Antakya’ya dönmeye ve kiliseye hizmet etmeye karar verdi. Hayatına bundan sonra yardımcı rahip (deacon) olarak devam edecekti. Kiliseye hizmet ettiği yıllarda müthiş vaazlar verdi ve halk arasında büyük bir şöhret edindi. Erken yaşta aldığı hatiplik eğitimini, halka hitap edecek yalınlıkta bir söylemle destekleyen Ioannis, Hristiyan olan veya olmayan herkesi etkilemeyi başarıyordu.
386 yılında rahipliğe yükselen Ioannis’in sorumluluk alanı genişledi. Antakya’nın “Altın Kilise” isimli ibadet merkezinde 386 ile 397 yılları arasında hizmet verdi. İncil’in öğretilerini günlük yaşama uygun bir şekilde aktardığı için halk tarafından çok seviliyordu. Örneğin o dönemde Doğu’nun en önemli ikinci kilisesi olan İskenderiye’deki vaazlar mecazi anlatımlar içerdiği için kafa karıştırıyordu. Buna karşılık Ioannis’in Antakya’daki anlatıları, insanların kendi yaşam biçimlerine ilham verecek kadar sadeydi.
Ioannis’in rahipliği sırasında Antakya’da İmparator Theodosius’a karşı bir isyan patlak vermişti. Ekonomik nedenlere dayanan bu ayaklanma sırasında, imparatorun ve ailesinin heykelleri yıkıldı. İsyan sırasında 20 tane uzun vaaz veren Ioannis, ortalığı yatıştırmak için büyük bir çaba sarf etti. Ioannis’in ateşli hitabeti sayesinde şehir halkı sakinleşti ve isyan daha kolay sonlandı. İlk andaki öfkesiyle Antakya’nın tüm ayrıcalıklarını elinden alan ve kasaba statüsüne indiren Theodosius da geri adım attı ve şehrin haklarını iade etti.
Şöhreti tüm imparatorluğa yayılan Ioannis, “altın ağızlı” anlamına gelen “Hrisostomos” lakabıyla anılmaya başlanmıştı. Bu başarısı, onun Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olan Konstantinopolis‘e Başpiskopos olarak atanmasına giden yolu açtı. Görevine artık başkentin en yetkili din adamı olarak devam edecekti.
Ioannis Hrisostomos Konstantinopolis’te
Ioannis, başkente geldiğinde ilk gözlemlediği şey insanların yaşadığı şaşaalı hayat oldu. Vaazlarında zenginlerin yaşadığı hayatı eleştirdi ve varlıklarını yoksullar ile paylaşmaları gerektiğini vurguladı. Davet edildiği gösterişli akşam yemeklerine katılmayı reddetti. Lüks kıyafetleri ve davetleri kıyasıya eleştirdi.
Ioannis’in yalın bir hayat yaşamayı salık veren öğretileri, yoksul kesimden büyük ilgi ve takdir gördü. Buna karşılık zengin kesimi de fazlasıyla rahatsız etti. Ayrıca kilise içinde yaptığı reformlar da, kilise bünyesinde çalışanlar tarafından hoş karşılanmadı. Ioannis başkent Konstantinopolis’te kısa sürede bolca düşman edinmişti.
Ioannis’in eleştirileri bu müsrif hayat tarzının en zirve noktası olan saraya da uzandı. İmparatoriçe Aelia Eudoxia bile Ioannis’in eleştiri oklarına hedef olmuştu. Ancak İmparator Arcadius ve eşi Eudoxia ile çatışmak Ioannis’e uzun vadede çok zarar verecekti.
İskenderiye ve Konstantinopolis
Dönemin İskenderiye Patriği Theophilus, Konstantinopolis’i de etkisi altına almak istiyordu. Ancak Ioannis gibi geniş halk kitlelerinde hayranlık uyandıran bir kişinin başta olması, onun bu emeline ulaşmasını engelliyordu. Ioannis, Theophilus ile fikirsel anlaşmazlığa düşen rahiplere kucak açmış ve onları Konstantinopolis’te konuk etmişti. Bu olay Theophilus’a uzun zamandır peşinde olduğu şansı verdi.
Sürgün edilen rahipler, Ortodoks Hristiyanlık inancıyla uyuşmayan Origen öğretilerini destekliyorlardı. Theophilus, sapkın olarak nitelediği bu rahipleri savunan Ioannis’i işbirliği ile suçladı. Onlara kapılarını açtığına göre, sapkın inançlarına da destek veriyor olmalıydı.
Bu ağır suçlamaların üzerine kimin haklı olduğunu ortaya çıkarmak için din adamlarından oluşan bir Konsil toplandı. Nüfuzlu kesimden çokça düşmanı olan Ioannis, konsilden çıkartılan karar ile sürgün edildi. Elbette bu kararın Ioannis’in aleyhine çıkmasında imparatoriçe Aelia Eudoxia’nın etkisi vardı.
Ioannis Hrisostomos, Anadolu’nun içlerine sürgün edildi. Ancak daha şehri terk ettiği gece müthiş bir deprem oldu. İmparatoriçe de dahil herkes korkmuştu. Bunu ilahi bir işaret olarak kabul ettiler ve halkın da baskısıyla Ioannis’i geri getirdiler. Mevkisi ve itibarı iade edilmişti. Ancak barış çok uzun sürmeyecekti.
Aelia Eudoxia aynı gösterişli yaşamı sürdürdü ve Ioannis de aynı şekilde eleştirmeye devam etti. Dönemin en kutsal tapınağı olan Ayasofya’nın yakınlarındaki meydana Aelia Eudoxia’nın bir heykeli dikildi. Ioannis için bu bardağı taşıran son damlaydı. Aelia Eudoxia’nın Hristiyan olmadığını ve bir pagan gibi yaşadığını öne sürdü. Bu seferki kavganın geri dönülemez sonuçları olacaktı.
Ioannis Hrisostomos Sürgün Ediliyor
Ioannis Hrisostomos önce Kapadokya’ya sürgün edildi. Ancak şehir halkından onu sevenler bu kararı protesto ettiler. Protestolar bir süre sonra vahşi bir hal aldı. Şehirde çıkan isyan ve çatışmalar sebebiyle Ayasofya’da (I. dönem Ayasofya) yangın çıktı ve kilise tamamen harap oldu.
İmparator Arcadius başkentin karışması sebebiyle Ioannes’e büyük öfke duydu ve sürgün şartlarını ağırlaştırdı. Bunda Ioannis’in imparator ve imparatoriçeyi Papa’ya ve dönemin önde gelen din otoritelerine şikayet etmesinin de etkisi vardı. Ioannes’in dünyanın dört bir yanına gönderdiği protesto mektupları sarayı rahatsız etmişti. Çünkü Papa başta olmak üzere birçok dini lider, imparatoru bu tutumu nedeniyle kınamıştı.
Ioannes, Gürcistan’daki sürgün yerine giderken hayatını kaybetti. (407) Keşişlik yaptığı günlerden kalan ağır hastalıkları vardı ve bünyesi bu yolculuğu kaldıramadı. İronik bir şekilde, kendisinden hemen sonra İmparatoriçe Eudoxia da öldü.
Ioannis Hrisostomos’un Mirası
Ioannis Hrisostomos’un başkentte yarattığı etki, ölümünden sonra da devam etti. Öyle ki, Arcadius ve Eudoxia’nın oğlu İmparator II. Theodosius döneminde cenazesi Konstantinopolis’e geri getirilmiş (438) ve imparatorların defnedildiği Havariler Kilisesi’ne taşınmıştır.
1204’te vuku bulan Latin İstilası sırasında, şehrin en kıymetli emanetlerinden kabul edilen Aziz Gregorius ve Aziz Ioannis’in kemikleri de çalınmış ve Vatikan’daki Aziz Petrus Bazilikası‘na götürülmüştür. 2004 yılında Vatikan’ın yaptığı bir jestle, İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’ne iade edilmiştir.
Son Söz
Ioannis Hrisostomos’un vaazları ve ayinleri, hem Katolik, hem de Ortodoks kiliselerinde kabul görmüştür. İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi, birçok tarihi eserini (patriklik tahtı ve vaaz kürsüsü) ona atfetmektedir. Hristiyan aleminin tüm mezheplerinde, halen çok önemli bir aziz olarak kabul edilir.
Ioannis Hrisostomos kimdir by Serhat Engül