Sekizinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları

Bir önceki yazıda Yedinci Yüzyılda Bizans İmparatorları‘ndan bahsetmiştik. İmparator Phocas’tan başlayan ve İmparator II. Justinianos’a kadar uzanan bu liste, Bizans İmparatorluğu’nda çalkantılı bir dönemi konu alıyordu. Sekizinci Yüzyılda Bizans yazısı, bıraktığımız yerden devam ediyor olacak.

Bu yeni yazıda, Bizans tarihini derinden etkileyen İkonoklazm Dönemi’ni başlatan hükümdarları konu alacağız. III. Leon ile başlayan İkona Kırıcılık bir asır kadar sürdü ve Bizans’ta toplumsal yaşamı ve sanatı derinden etkiledi.

Başta sıkıcı ve karışık gözüken, fakat derine indikçe “Taht Oyunları” kıvamında bir heyecan fırtınası yaşatan Bizans tarihini, en başından sonuna kadar ayrıntısı ile sizlerle paylaşıyor olacağım. Size naçizane tavsiyem, ilk yazıdan başlamanız ve tüm olayları hazmederek okumanız.

Sekizinci Yüzyılda Bizans İmparatorları

Sekizinci Yüzyılda Bizans İmparatorları listesi İmparator Philippikos ile başlıyor. Ancak yazılarda çok kısa süre tahtta kalmış hükümdarları satır aralarında geçiyoruz. Ana başlıklarda bahsettiğimiz imparatorlar ise tarihte iz bırakan kişilerden oluşuyor. Bu sebeple Philippikos başlığı altında II. Anastasios ve III. Theodoros’tan kısaca bahsedip, Bizans tarihinde çığır açan III. Leon’a geçeceğiz.

1. İmparator Philippikos Bardanes

II. Justinianos’un ölümünden sonra tahta geçen Philippikos Bardanes, imparator olacak niteliklere sahip değildi. Kendini zevke ve sefaya fazla kaptıran imparator, kısa sürede halkın tepkisini çekti.

Üstelik küllenmiş dini çatışmaları yeniden alevlendirecek işlere girişti. IV. Konstantinos döneminde toplanan ve Monotelizm’i (Bkz: Monothelitism) lanetleyen 6. Ekümenik Konsil’in hükümlerini reddeden Bardanes, Papa’nın da tepkisini üzerine çekti.

II. Justinianos’un öldürülmesi, Bulgar Kralı Tervel’e de Bizans’a saldırmak için bahane yaratmıştı. Eski imparatorun dostu olan Tervel, Trakya’yı baştan başa yağmaladı ve Konstantinopolis surlarına kadar geldi.

Bulgarlar Bizans’ın müttefiki olduğu için Trakya’daki savunma sistemi son yıllarda ihmal edilmişti. Bu sayede Tervel bir solukta başkentin surlarına kadar gelmeyi başardı. İmparatorun Bulgarları savuşturmak için güvenebileceği tek askeri güç ise Marmara ordusuydu.

Thema (Bkz: The Themes) adı verilen idari bölümlere ayrılmış olan Bizans ordusunun Marmara’daki birlikleri, “Opsikion” adını taşıyordu. Ancak Opsikion, imparatora hiçbir bağlılık duymuyordu. Onlara göre Philippikos tahtı işgal eden bir gaspçıdan başka bir şey değildi. Bu sebeple de 713 yılında Philippikos’u tahttan indirdiler ve II. Anastasios’u imparator ilan ettiler.

II. Anastasios selefine göre daha makul biriydi. İlk iş olarak 6. Ekümenik Konsil’in hükümlerini yeniden tanıdı. Opsikion ile yaptığı işbirliği sayesinde Bulgarlar Trakya’dan çıkarıldı. Ancak Araplarla mücadele etmek için hazırlanırken o da bir darbe ile tahttan indirildi ve manastıra kapatıldı.

III. Theodosios, Bizans İmparatorluğu’nun başına son 20 yılda geçen altıncı imparatordu. Mesleği vergi tahsildarlığı olan Theodosios, aslında imparator olmayı kendisi istememişti. Bizans, kuruluşundan beri en istikrarsız dönemini yaşıyordu ve böyle bir dönemde imparator olmak, canını tehlikeye atmaktı. Kaçmak için elinden geleni yapan Theodosios, Opsikion birliklerinin baskısı ile ateşten gömleği giymek zorunda kaldı.

2. İmparator III. Leon

Leon, II. Justinianos döneminde kendini göstermiş olan bir subaydı. İlk önceleri muhafız alayında görev yapan Leon, sonra Anadolu eyaletlerinin valisi oldu. Araplara karşı başarılı bir savunma yapan Leon, bazı kaynaklara göre onlarla göstermelik de olsa ittifak kurdu.

Leon’un gelecekte imparator olacağına inanan Araplar, onu bir kukla haline getirmeye çalıştılar. Suriye kökenli olan ve Arapça bilen Leon, iki ayrı ordu ile Anadolu’yu işgal etmeye çalışan Arapları uzun süre oyaladı. Ancak Halife Süleyman’ın kardeşi Maslama (Bkz: Maslama ibn Abd Al-Malik) yönetilen ordular, sonunda Konstantinopolis’e doğru harekete geçmişti.

Apar topar başkente gelen Leon, patrikle ve senato ile toplantılar yaptı. İmparatorluğun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bu günlerde başa güçlü bir lider geçmeliydi. Din adamlarının ve elitlerin desteğini alan Leon, III. Theodosios’u kendi rızasıyla tahttan çekilmeye ikna etti.

Kendisinin ve ailesinin hayatı hakkında güvence alan III. Theodosios, tahttan feragat etti ve Efes kentindeki bir manastırda inzivaya çekildi. Böylece yeni imparator, 717 yılında III. Leon (Bkz: Leo III the Isaurian) adıyla tahta çıktı.

Arapların İkinci Konstantinopolis Kuşatması

Araplar, 674 yılında ilk kez Konstantinopolis’i kuşattığında İslam Orduları’nın başında Muaviye vardı. Dört yıl süren kuşatma başarısız olmuş ve 678 yılında sonlanmıştı. Bu savaşta şehri yedinci yüzyılın en başarılı Bizans imparatoru olan IV. Konstantin savunmuştu. Ayrıca Rum Ateşi adı verilen savunma silahı ilk kez bu savaşta kullanılmıştı.

Bizans İmparatorluğu’nun şansı ikinci kuşatmada da yaver gitti. Çünkü şimdi imparatorluğun başında Heraklius’tan beri en büyük hükümdar olan III. Leon vardı. Leon her ne kadar başarılı bir asker olsa da, tek başına Arapları durduramazdı. Ona en büyük desteği verenler ise başta Konstantinopolis’in aşılmaz surları (Bkz: Theodosian Walls) olmak üzere, çetin kış koşulları ve Bulgarlar oldu.

717 yılının yaz aylarında Maslama kumandasındaki İslam Orduları önce Bergama’yı (Pergamon) ele geçirdi ve ardından da Marmara’ya ilerledi. Başkenti kuşatan Araplar oldukça hazırlıksız gelmişlerdi. Çöl sıcakları için üretilmiş çadırları, soğuk havaya dayanıklı değildi. Kuşatma uzayınca kış aylarına kaldılar ve o sene görülmemiş sertlikte bir soğuk oldu. Arap ordusu hem soğuk, hem de açlıkla mücadele ediyordu. Bu sebeple salgın baş gösterdi ve hastalık orduyu kırıp geçirdi.

Arap ordusuna son darbeyi indiren ise Bulgarlar oldu. Bulgar milleti her ne kadar Bizans’ı sevmese de, Konstantinopolis’in Müslümanların eline geçmesini istemiyordu. Bu sebeple harekete geçtiler. Yorgun Araplar, Balkanlardan gelen Bulgar saldırısı nedeniyle çok adam kaybetti ve kuşatmayı kaldırmaya karar verdi.

İmparator Leon, çok doğru bir zamanda ortaya çıkmış ve uzun yıllardır istikrarını kaybetmiş yönetimi derleyip toparlamıştı. 695 ile 711 yılları arasında süren 20 yıllık anarşi (Bkz: Twenty Years’ Anarchy) döneminde 6 imparator değişmiş ve imparatorluk yıkılmanın eşiğine gelmişti. Bu krizin doruğunda tahta çıkan Leon, her ne kadar Bizans’ı çöküşten kurtarsa da, tarihteki şöhreti başka bir olaya dayanır.

İkonoklazm Dönemi

Musevilik ve Müslümanlık tasvirleri kesin olarak reddediyordu. Hristiyanlık dünyasında ise bu hep bir tartışma konusu olagelmişti. Dini figürlerin resmedilmesi ve heykelleştirilmesi, Roma’dan beri gelen bir gelenekti ve Batı dünyasında büyük destek görüyordu. Bu konu Greko-Romen geçmişten gelen sanatın da devamı için hayati önem taşıyordu.

Ancak imparatorluk içinde tasvirlere karşı olan büyük bir kesim de vardı. İsa’nın iki kutuplu doğası hakkında bir türlü uzlaşmaya varamamış olan Hristiyan dünyası, tasvirler konusunda da ikiye bölünmüştü. İsa’nın “Tanrısal” doğasını ön plana çıkaran Doğu vilayetleri, onun bir insan gibi tanıtılmasını uygun görmüyordu.

III. Leon, Suriye topraklarında doğmuştu. İmparatorluğun Doğu vilayetlerinde Başkent’teki Ortodoks öğretiye aykırı bir mezhep olan Monofizitlik yaygındı. Monofizitler, Ortodoks inançta İsa’nın ayrılmaz iki parçası olan “Tanrı” ve “İnsan” doğasından yalnızca birini kabul ediyordu.

III. Leon, hükümdarlığının erken döneminde bu konudaki eğilimlerini belli etmemişti. Ancak sonradan tasvirlere olan karşıtlığı su yüzüne çıktı. Ani bir kararla sarayın ana kapısındaki (Bkz: Chalke Gate) İsa heykelini indirmeye karar verdi. Askerler ikonayı indirirken bir grup kadının direnişi ile karşılaştı ve onları katlettiler.

İmparatorun ikonalara karşı giriştiği savaş, büyük bir iç karışıklığın fitilini ateşledi. Bazı ordu birliklerinde isyanlar oldu. Tepkiler bununla sınırlı kalmamış ve imparatorluğun tüm Batı eyaletlerine sıçramıştı. Papa Gregorius da ikona kırıcı hareketi şiddetle kınadı.

Venedik Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

Bizans’ın, İtalya’da Roma İmparatorluğu’ndan miras kalan bir etki alanı vardı. Ravenna şehrindeki bir Vali, Kuzey İtalya’da Bizans varlığını sürdürüyordu. Ancak İkonoklazma ile başlayan zincirleme etki buranın Bizans’ın elinden çıkmasına sebep oldu. Kentte baş gösteren isyanda Bizans Valisi öldürüldü ve Venedik’te bir Dükalık kuruldu.  “Doge” ünvanı ile başa geçen dük, Venedik Cumhuriyeti‘nin ilk hükümdarı idi. Böylece Kuzey İtalya’da güç dengeleri değişti.

İkonaların Yasaklanması

İmparatorluk büyük bir sarsıntı geçiriyor olsa da, imparatorun kararı değişmedi. Başkentteki ikona yanlısı Patrik Germanos görevinden azledildi ve yerine “Mülayim” lakaplı Anastasios getirildi. Akabinde ise imparatorluk sınırları içindeki tüm ikonaların yok edilmesi talimatı verildi.

Bu karar asırlık kiliselerin ve manastırların muhteşem koleksiyonlarının yok olması demekti. Birçok keşiş kurtarabildiği kadar ikona ile İtalya’ya kaçtı. Bir kısmı ise Kapadokya’nın vadilerine saklandı. Kapadokya’nın mağaraları asırlar önce Roma zulmünden kaçan Hristiyanlara da sığınak olmuştu. Şimdi ise zulmünden kaçılan kişi, kendisi de Hristiyan olan bir Doğu Roma imparatoru idi.

III. Leon, kararlarına şiddetle karşı çıkan Papa Gregorius’u (Bkz: Pope Gregory III) tutuklamak için bir donanma gönderdi. Ancak gemiler fırtınaya tutularak Adriyatik’in sularına gömüldü. Papa’nın elini zayıflatmak isteyen imparator, Avrupa’da halen Bizans egemenliğinde olan kiliseleri Roma’dan alıp, Konstantinopolis’e bağladı. Böylece Papa’nın hem maddi, hem de manevi olarak etki alanı küçülecekti.

Ancak Leon’un bu hamlesi Batı ve Doğu kiliseleri arasındaki ayrılığı körükledi. 1054’teki “Büyük Ayrışma” gerçekleşene kadar 300 yıl boyunca ilişkiler bir daha asla normale dönmeyecekti.

III. Leon’un Mirası

III. Leon’un son yılları genel anlamda sakin geçti. İmparatorluğun askeri ve bürokratik makamları ikona karşıtı politikaları güçlendirmekle meşguldü.

III. Leon, Arap akınlarını durdurmuş ve Avrupa’yı olası bir Arap işgalinden kurtarmıştı. Bir benzerini İmparator Heraklius yaklaşık bir asır önce yapmış ve Persler’in en güçlü oldukları dönemde Avrupa’ya geçişini engellemişti. Ancak İmparator Heraklius ömrünü mezhep kavgalarını yatıştırmak üzere geçirmişken, III. Leon ise bu kavgaları körüklemişti.

Yetenekli bir asker olan III. Leon, arkasında toprak bütünlüğü sağlanmış bir imparatorluk bıraktı. Ancak aynı imparatorluk manevi anlamda ortadan ikiye bölünmüştü ve için için kaynıyordu.

3. İmparator V. Konstantinos (Kopronimos)

Konstantinos, babasının ikona karşıtı hareketlerini kendine örnek almıştı. Bu sebeple de iktidarı boyunca ikonalara karşı olan devlet politikası tüm şiddetiyle devam etti.

V. Konstantinos, Araplara karşı çıktığı bir sefer sırasında kayınbiraderi Artavasdos tarafından saldırıya uğramış ve geçici olarak tahttan indirilmişti. Bir yıldan biraz daha uzun süren Artavasdos’un saltanatı, Sardes kentindeki bir savaş ile bitti ve V. Konstantinos tahtını geri aldı.

Artavasdos döneminde ikona karşıtı politikalar askıya alınmış ve başkentte kamu binalarına altın ikonalar yerleştirilmişti. V. Konstantinos geri döndüğünde bunları yok ettiği gibi, ikona yandaşlarına karşı eşi görülmemiş bir savaş açtı.

Babası Leon’dan bile ateşli bir ikona karşıtı olan V. Konstantinos, ikona karşıtlığının sanata verdiği zararın farkındaydı. Bu sebeple ikonaların yokluğundan ortaya çıkan sanat eksikliğini gidermeye çalıştı. Böylece çeşitli kiliseler, devlet binaları ve sarayların duvarlarına ağaçlar, kuşlar ve meyveler ile süslü figürler çizildi.

Bu geometrik süslemelerden pek bir örnek kalmamış olsa da, günümüzde Aya İrini’nin merkezindeki kemeri süsleyen taç incelenebilir. Aya İrini Kilisesi, İkonoklazma döneminde bir deprem nedeniyle yıkılıp yeniden inşa edildiği için o dönemin sade ve zarif sanatından küçük örnekler taşır.

V. Konstantinos’un Dini Görüşü

V. Konstantinos’un dini görüşleri, imparatorluğun Doğu eyaletlerinde yaygın olan Monofizit mezhebine yakındı. İsa’nın Tanrısal doğasını ön plana çıkaran bu mezhep, Bakire Meryem kültüne mesafeliydi. Monofizitlere göre Meryem Ana, İsa’nın dünyaya gelmesine sadece vesile olmuştu ve ona bir kutsallık atfedilemezdi.

İkonalara dua etmek, puta tapınmaya eşdeğerdi ve hoş görülemezdi. Azizlere de gereğinden fazla önem verilmesinden hoşlanmıyordu. Tanrı ile olan iletişimde arada bir aracı olmamalıydı. V. Konstantinos, hükümdarlığı boyunca teolojik görüşlerini savunan birçok tez yazdı.

V. Konstantinos, her ne kadar şiddetli bir ikona karşıtı olsa da; yapmak istediği şeyleri babası gibi aceleye getirmedi. İnsanlara şiddetli bir baskı uygulamanın isyanlara yol açacağını ve onu tahtından edeceğini biliyordu. Bu sebeple politikasını uzun bir zamana yaydı ve askeri zaferlerden aldığı güçle orantıladı.

Tüm bunlara rağmen imparatorun gücünün de sınırları vardı. Öncelikle Konstantinopolis dışındaki dini merkezler üzerindeki otoritesi sınırlıydı. Başkentte din işlerine direkt etki edebildiği halde; Antakya, Kudüs ve İskenderiye patriklerine doğrudan müdahale edemiyordu. Roma da dahil tüm dini merkezlerin ikona yanlısı tavır alması, imparatoru zor duruma düşürmüştü.

Hieria Konsili ve Din Adamlarına Saldırılar

V. Konstantinos 754 yılında Kadıköy’deki Hieria Sarayı’nda küçük bir konsil (Council of Hieria) topladı ve burada kendi dini eğilimlerine paralel kararlar çıkmasını sağladı. Bu konsilde alınan kararlar neticesinde Patrik Germanos ve Şamlı Ioannes gibi ikonodül (tasvir yanlısı) liderler aforoz edildi.

İmparator tüm öfkesini imparatorluğu içten kemirdiğine inandığı manastırlara yöneltmişti. İmparatorun din kurumlarına açtığı savaştaki en önemli müttefiki dönemin önemli Bizans generallerinden Michael Lachanodrakon idi.

Zulümlerin arttığı bu dönemde manastırların altın ve gümüşlerine el koyuldu ve manevi mirasları yok edildi. İmparatorluk politikalarına karşı çıkan Aziz Stephanos (Bkz: Stephen the Younger) gibi başkeşişler ise idam edildi.

İmparatorun din kurumlarına bu kadar hiddetle saldırmasının sebebi, manastırların inanları verimsiz bir hayata sevk etmesiydi. V. Konstantinos’un hükümdarlık yılları (741-775) arasındaki bir dönemde büyük bir veba salgını olmuş ve nüfusun üçte birini yok etmişti.

İmparatorluğun azalan insan kaynaklarının manastırlara yönelmesi ve kısır bir hayatı tercih etmesi ölümcül bir zaafiyet yaratıyordu. Öte yandan imparatorun uyguladığı sert politikalar dindar halkın ondan nefret etmesine sebep oluyordu. Bu sebeple imparatora kötü bir anlama gelen “Kopronimos” sıfatını yakıştırdılar.

V. Konstantinos’un Askeri Başarıları

V. Konstantinos’un iktidarı çirkin takma adı ve zalim politikaları ile gölgelenmiş olsa da, imparatorluğun istikrarı açısından başarılı bir dönemdi. Savaş meydanlarında iyi bir komutan olan V. Konstantinos, iktidarı boyunca en çok askerleri tarafından sevildi.

İmparatorun iktidarının erken yıllarında Bizans-Arap savaşları (Bkz: Byzantine-Arab Wars) tüm şiddetiyle devam ediyordu. Ancak sonrasında Araplar bir iç karışıklık yaşadılar. Bu iç savaşların sonucunda 750 yılında Emeviler (Şam) yenildi ve Abbasiler (Bağdat) başa geçti.

Emeviler, Muaviye döneminden beri hep Batı’ya doğru ilerlemeye çalışmışlardı. Ancak Abbasiler’in böyle bir niyeti yoktu. Onlar Asya’nın içlerine doğru bir etki alanı yaratmanın peşindeydi.

Bu yeni gelişmeler V. Konstantinos’a ilaç gibi geldi. Çünkü Bizans’ın Batı sınırlarında Bulgarlar her geçen gün daha büyük bir tehdit haline geliyordu. İmparator Bulgarlara karşı düzenli seferlere çıktı. Ve 763’te Kral Teletz’in ordusunu tamamen yok etti.

İtalya’daki Olumsuz Gelişmeler

Bizans İmparatorluğu’nun İtalya’da Roma döneminden beri süregelen bir etki alanı vardı. İmparatorlar, Roma’daki Papa üzerinde kısmi de olsa otorite sahibiydi. Ancak Bizans’ın Batı ve Doğu sınırlarındaki savaşlar ve imparatorluğu içten içe yiyen din kavgaları yüzünden İtalya ihmal edildi.

Elbette tek sebep Bizans’ın İtalya’daki askeri varlığının zayıflaması değildi. Bizans otoritelerinin aleni tasvir düşmanlığı da Batı Hristiyanları ile Konstantinopolis’in (zaten çok iyi olmayan) ilişkilerini bozmuştu.

Bizans’ın İtalya’daki son önemli kalesi olan Ravenna, 751’de Lombard Kralı Aistulf tarafından ele geçirildi. Böylece 200 yıl önce (Justinianus döneminde) İtalya’nın tamamına sahip olan Bizans’ın elinde hiçbir şey kalmamıştı.

Kendisini Lombard istilacıları ile baş başa bulan Papa, Roma’da imparatorluk otoritesini yeniden tesis etmek için Franklar ile ittifak kurmaya karar verdi. Alpleri aşarak Fransa’ya giden Papa, Bodur Pippin’i (Bkz: Pepin the Short) Frank Kralı olarak kutsadı.

Pippin, Papa’nın (Bkz: Pope Zachary) ona sağladığı meşruiyete karşılık, İtalya’nın önemli bir bölümünü Lombard Krallığı’ndan geri aldı ve Papa’ya teslim etti. Böylece iki taraf da birbirine hak etmediği şeyleri sağlamış oldu. Çünkü Pippin, Frank tacını Childeric III’den gayrimeşru bir şekilde almıştı. Papa’nın Pippin sayesinde devraldığı topraklar ise aslında Bizans’a aitti.

Sonuç olarak Papa’nın, Frank Krallığı ile bu yeni işbirliği; kısa bir süre sonra Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kurulmasına yol açacaktı. Böylece Bizans, Roma İmparatorluğu’ndan miras aldığı (İtalya üzerindeki) meşru hak iddiasını tamamen kaybedecekti.

V. Konstantinos, sekizinci yüzyılda Bizans imparatorları arasındaki en fanatik ikona düşmanıydı. Ancak imparatorun bu aşırı davranışlarının altında (yazının içinde sıkça değindiğimiz gibi) oldukça haklı sebepler vardı.

4. İmparator IV. Leon

V. Konstantin ömrünün son yıllarını Bulgarlarla savaşarak geçirmişti. 775’te bu askeri seferlerden birinden dönerken öldü. Yerine ise bir Hazar prensesinden olan oğlu IV. Leon (Bkz: Leo IV the Khazar) geçti. IV. Leon, çok genç yaştan beri “Caesar” unvanı ile tahta ortaktı. 17 yaşındayken Irene adındaki Atinalı bir kadınla (Bkz: Irene of Athens) evlenmişti.

Irene, Atina’dan Bizans sarayına gelin gelmiş olan ikinci kadındı. Bunlardan ilki, II. Theodosius’un eşi olan Athenais (Bkz: Aelia Eudocia) idi. Athenais, Bizans tarihinde bir bilgelik ve soyluluk timsali olarak iz bırakırken, Irene ise yıkıcı bir ihtirasa sahip olan entrikacı biri olarak bellendi.

IV. Leon, babasına göre daha ılımlı bir karaktere sahipti. İkonodül olan karısının da etkisiyle devletin tasvir karşıtı politikalarını biraz esnetti. Emevilerin yerine gelen Abbasiler ile savaşan IV. Leon, Tüberküloz hastalığı sebebiyle iktidarının henüz 5. yılında öldü.

IV. Leon fiziksel olarak zayıf biriydi ve uzun yıllar hastalıklarla boğuştu. Bu onun maneviyatına da etki etmişti. İmparatorun zayıflığını fırsat bilen Irene, kocasının iktidarının erken yıllarından itibaren devlet işlerinde etkili olmaya başlamıştı.

5. İmparator VI. Konstantinos

IV. Leon’un aniden ölmesiyle yerine çocuk yaştaki VI. Konstantinos geçmişti. İmparator henüz 9 yaşında olduğu için tahtı annesiyle paylaşmak zorundaydı. Böylece Irene, Bizans İmparatorluğu’nu fiilen yönetecekti.

Irene’nin ihtiraslı bir ikonodül olması, Bizans’ın 50 yıldır devlet politikası olarak belirlediği ikonoklast geleneği tehdit ediyordu. Bu karşıtlık Irene’nin iktidarının ilk yıllarından itibaren devlet kurumlarında büyük çatışmalara sebep oldu.

Irene daha kocası (IV. Leon) ölmeden tasvir karşıtlığını yumuşatmak için girişimler yapmaya başlamıştı. Ancak ikonoklast gelenekten gelen ordu ve bürokrasi bu girişimlere muhalefet ettiler. Irene her ne kadar oğlunun imparator olmasıyla tüm gücü ele geçirse de, açıktan açığa tasvir yanlısı bir yönetim sergilemek için yerini sağlamlaştırana kadar beklemek zorundaydı.

Aslında ordu Irene’nin yönetimi devralacağını bildiği için tahta IV. Leon’un oğlu Konstantinos yerine, kardeşlerinden birinin geçmesini istemişti. Ancak bu konuda direten ordu mensupları görevinden azledildi ve Leon’un kardeşleri de zorla rahip yapılarak manastıra kapatıldı.

Irene’nin yaptıkları Bizans ordusunun maneviyatına kötü etki etmişti. Ancak yine de ona yakın olan birlikler Yunanistan’daki Slav isyanlarını bastırmakta başarılı oldu.

Bu başarıyı fırsat bilen Irene, tasvirleri geri getirmek istediğini Papa I. Hadrianus’a (Bkz: Pope Adrian I) bir mektup ile bildirdi. Irene ve oğlu Konstantinos, 786’da İstanbul’da toplanacak konsil için papadan temsilci göndermesini istediler.

Papa bir yandan onları destekliyor, diğer yandan ise Güney İtalya, Sicilya ve İlirya piskoposluklarının kendisine bağlanmasını şart koşuyordu. Sonuç olarak Papa, 786’da Kutsal Havariler Kilisesi’nde toplanacak konsil için elçilerini göndermeyi kabul etti.

Ancak Irene’nin imparatorluk üzerindeki kudreti henüz sandığı kadar sağlam değildi. Havariyyun Kilisesi’nde toplanan konsil, ikonoklast askerlerin baskınına uğradı ve dağıtıldı.

İkinci İznik Konsili (Yedinci Ekümenik Konsil)

Irene, konsili dağıtan birlikleri Araplarla savaş bahanesi ile Doğu Anadolu’ya gönderdi ve yerine kendisine sadık askerleri getirdi. Genel olarak Bizans’ın Batı garnizonları Irene’ye bağlıydı. Çünkü Batı vilayetleri Ortodoks inanca bağlıydı ve tasvir yanlısı idiler.

Buna karşılık Doğu vilayetlerindeki birlikler Monofizit inanca yakın oldukları için, tasvirlere de karşıydılar. İsa’yı normal bir insanmış gibi resmeden ikonalara sıcak bakmıyorlardı.

Sonuç olarak 787’de yılında İznik kentinde bir konsil toplandı. Bu konsil, İmparator Konstantin döneminde toplanmış olan Birinci İznik Konsili ile aynı yerde bir araya gelmişti.

Konsilde Konstantinopolis’in dini görüşünü Irene’ye çok yakın eski bir bürokrat olan Tarasius (Bkz: Tarasios of Constantinople) temsil ediyordu. Toplantıdan çıkan kararlarda V. Konstantinos döneminde toplanan Hieria Konsili’ndeki ikona karşıtı kararlar iptal edildi.

VI. Konstantinos’un Yükselişi ve Düşüşü

İmparator Konstantinos, en başından beri annesinin gölgesinde kalmış ve bir kukla imparator gibi davranmıştı. Ancak Irene’ye karşı olan muhalefet güçleri, 790 yılından itibaren Konstantinos’un çevresinde toplanmaya başladılar.

İktidarı kaptırmak istemeyen (taht naibi) Irene, oğlunun yetki alanını kısıtlamaya başladı. Bu da yeterli olmayınca Konstantinos’u hapse attırdı ve tüm ordu komutanlarının kendisine sadakat yemini etmesini istedi.

Irene’nin hem dini görüşlerinden, hem de devleti yönetme şeklinden hoşlanmayan doğu ordusu ayaklandı. İmparatoriçeyi bir saraya hapsettiler ve Konstantinos’u tek yetkili hükümdar kıldılar.

Ancak Konstantinos devleti yönetecek olgunluğa sahip değildi. Abbasiler 791’de Bizans’ın doğu sınırlarına girdiklerinde, imparator savaşmaktan kaçındı ve yüklü bir savaş tazminatı ödemek pahasına barışa razı oldu.

Bundan daha kötü bir olay ise bir yıl sonra Bulgar ordusuna karşı savaş meydanına çıktığı, Marcellae’de (Bkz: Battle of Marcellae) yaşandı. Bulgar Kralı Kardam’ın ordusu, Bizanslıları dağıttı ve imparator utanç verici bir şekilde savaş meydanından kaçtı.

Irene’den yaka silken Bizans ordusu, adeta yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştu. Konstantinos’tan umudu kestikleri için önceki imparator IV. Leon’un kardeşlerinden birini tahta çıkarmak istediler, ancak başarılı olamadılar.

VI. Konstantinos’un Bizans’a verdiği zarar bunlarla da kalmadı. Eşi Maria’dan sebepsiz yere ayrılan ve Theodote adlı bir saray nedimesi ile evlenmek isteyen imparator, koyu dindar keşişlerin büyük tepkisini çekti.

Konstantin’in Theodote’den bir oğlu oldu. Ancak manastır başkeşişleri bu evliliği gayrimeşru gördükleri gibi, bu çocuğu da yasal bir varis olarak tanımadıklarını açıkladılar. Bu sebeple bazı keşişler Selanik’e sürüldü.

Kilisenin tasvir karşıtları ve tasvir yanlıları arasında ayrıldığı yetmiyormuş gibi yeni bir hizip daha çıkmıştı. Bu bölünme ise Patrik Tarasios’un başını çektiği devlete yakın ve ılımlı ikona yanlıları ile, imparatoru kınayan koyu dindar ikona yanlıları (ekseriyetle manastır keşişleri) arasında olmuştu.

6. İmparatoriçe Irene

İkonoklast muhalifleri hayal kırıklığına uğratan, ordunun desteğini kaybeden ve en sonunda yaptığı aykırı evlilikle manastırları da karşısına alan VI. Konstantinos, artık annesi Irene’ye karşı savunmasızdı.

VI. Konstantinos çaresiz bir şekilde askeri başarılar kazanmak ve geçmişteki utanç verici yenilgilerini affettirmek istiyordu. Bu amaçla 797 yılında doğuya sefere çıktı. Ancak ünlü Abbasi halifesi Harun Reşid (Bkz: Harun al-Rashid) karşısında başarısız oldu.

Bu son olay Irene’ye istediği fırsatı vermişti. Konstantinopolis, imparatorun ödlek olduğu ve yine savaş meydanından kaçtığı söylentileri ile çalkalanırken, imparator bir saray darbesi ile esir alındı ve gözlerine mil çekildi.

Ağır yaralanan VI. Konstantinos kısa bir zaman sonra öldü ve Irene tek başına hükümdar oldu. İmparatoriçenin halk nezdindeki imajı zaten kötüydü, bu olaydan sonra iyice kötüleşti.

İmparatoriçe Irene de bu olumsuz imajı silebilmek için Bizans’ın hazinesinin kaldıramayacağı vergi indirimleri yaptı. Üstelik Bizans’ın sınırlarına gelmiş geçmiş en büyük Abbasi halifesi dayanmıştı. Irene, Harun Reşid’in Anadolu’ya askeri sefer düzenlemesini engellemek için büyük miktarda haraç ödüyordu.

Bizans İmparatorluğu’nun tahtında bir kadının oturuyor olması tüm geleneklere aykırıydı. Konstantinopolis, Roma İmparatorluğu’ndan gelen meşru hakları sayesinde geçmişin tüm din merkezleri (Roma da dahil) üzerinde söz hakkında sahipti. Ancak o dönemki bakış açısıyla Irene’nin başında bulunduğu bir Bizans, otorite boşluğuna sebep oluyordu.

Kutsal Roma İmparatorluğu’nun Kuruluşu

Irene’nin varlığı, Roma’ya uzun süredir istediği bir fırsatı verdi. Vatikan çok uzun zamandır Roma (yani Bizans) ile ilişkileri koparmayı göze almış ve kendine yeni müttefikler bulmuştu. Bu amaçla Pippin (tahtı gayrimeşru olarak ele geçirmiş olsa bile) “Frank Kralı” olarak kutsanmış ve meşru ilan edilmişti.

Bu stratejinin devamı olarak Pippin’in oğlu Şarlman (Bkz: Charlemagne veya Charles the Great) Roma imparatoru olarak taç giydi. Papa III. Leon (Bkz: Pope Leo III), Şarlman’a bizzat tacını takdim etmiş ve onu Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kralı ilan etmişti.

Böylece artık Hristiyan dünyanın başındaki tek meşru hükümdar Bizans İmparatoru olmayacaktı. Yıkılan Batı Roma İmparatorluğu’ndan doğan 400 yıllık otorite boşluğu doldurulmuş ve Avrupa, hem dini (Papa) ve hemde siyasi (Şarlman) anlamda Kutsal Roma İmparatorluğu altında birleşmişti.

Şarlman bu oldu bittinin kendisine tam meşruiyet sağlayacağından şüpheliydi. Bu sebeple Doğu ve Batı’yı birleştirmek ve kendi imparatorluğunun meşru temellerini sağlamlaştırmak adına 802 yılında Irene’ye evlenme teklif etti.

Irene’nin Tahttan İndirilmesi

Konstantinopolis halkının gözünden Batı’da olanlar kabul edilemezdi. Roma imparatoru ve Kilise’nin kurucusu (İznik Konsili ile) Büyük Konstantin’in mirası kesintisiz olarak onun halefleri aracılığı ile Konstantinopolis’te devam ediyordu. Roma’nın başına hiçbir meşru dayanağı olmayan bir ” barbar kökenli” getirilmesi düşünülemezdi.

Bu sebeple her ne kadar Irene, Şarlman ile evlenip kendisini içinde bulunduğu çıkmazdan (sonuçta halk da, ordu da ondan nefret ediyordu) kurtarmak istemiş olsa da, Konstantinopolis’teki bürokratlar buna izin vermedi.

Irene 802 yılında üst düzey bürokratların topladığı bir meclisin kararıyla tahttan indirildi ve başkentten sürüldü. Yerine ise imparatorluğun hazinedarı olan Nikephoros geçecekti.

Yazarın Notları

Sekizinci Yüzyılda Bizans yazısının başlıca kaynağı, John Julius Norwich’in “Byzantium” adlı eseridir. Ancak bazı noktalarda Robin Pierson’un “The History of Byzantium” podcast yayınında anlatılanlardan da faydalandım. Buna ek olarak yazı içinde referans verdiğim Wikipedia sayfalarından bu yüzyılın başlıca karakterlerinin hayatlarını gözden geçirdim.

Aslına bakarsanız bu yazıları okuduğum konuları unutmamak için yazıyorum. Bu özet yazıları bir anlamda okuduğum kitaplarda altını çizdiğim yerlerin bir derlemesi ve ihtiyaç duyduğumda güvenilir bir kaynak görevi görüyorlar.

Bu yazıları çok az kişinin okuyacağını biliyorum. Ancak notlarımın kütüphanemdeki bir defter yerine burada durması bir kişiye bile fayda sağlasa bir şeydir. Ayrıca bu modern sitelerin arama kutuları o kadar işlevsel çalışıyor ki, bir karakteri merak ettiğimde site içinde aratıp hangi yazının neresinde geçtiğini anında bulabiliyorum. Velhasıl teknoloji güzel bir şey. : )

Serhat Engül

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *