İmparator Justinianus, 1000 yıldan uzun bir süre varlığını sürdürmüş olan Bizans İmparatorluğu’nun en ünlü hükümdarıydı. 527 ile 565 yılları arasında hüküm süren Justinianus döneminde Ayasofya ve Yerebatan Sarnıcı gibi İstanbul’un önemli tarihi eserleri inşa edildi.
Justinianus’un imparatorluğu yönettiği yıllarda büyük zaferler ve büyük felaketler birbirini izledi. Justinianus’un muhteşem mimari eserler ve fetihlerle dolu hükümdarlık yılları, aynı zamanda büyük isyanlara, din savaşlarına ve veba salgınlarına da sahne oldu.
Bu yazıda İmparator Justinianus ve eşi İmparatoriçe Theodora’nın kısaca hayatı ve İstanbul’a bırakdığı eserler hakkında bilgi bulabilirsiniz. Ancak İmparator Justinianus kimdir sorusuna layıkıyla bir yanıt verebilmek için, önce selefi Justinus’tan bahsetmemiz gerekir.
İmparator Justinianus Kimdir?
İmparator Justinianus, Trakya’nın bir köyünde sıradan bir ailenin oğlu olarak doğmuştu. Petrus Sabbatius adını taşıyan bu köylü çocuğunun kaderi, amcası Justinus sayesinde değişecekti.
Justinus genç yaşta köyü terk etmiş ve başkent Konstantinopolis’e göç etmişti. Mükemmel bir asker olduğu için kısa sürede orduda yükseldi. Justinus aslında okuma yazma bile bilmiyordu. Ancak cesareti ve liderlik vasıfları sayesinde saray muhafızlarının (Bkz: Excubitors) komutanı oldu. Bu dönemde Lupicina adında bir kadınla evlendi.
İmparator Anastasius 518 yılında arkasında bir varis bırakmadan ölünce, başkentte tahta çıkmak için birçok aday vardı. Ancak saray çevresindeki en güçlü askeri birliği yöneten Justinus’un onayı olmadan kimse imparator olamazdı.
İmparator adayları Justinus’un sadakatini satın almak istediler. Bu sebeple kendisine yüklü ödemeler yapıldı. Justinus ise altınları kendi adaylığı için kullanmaya karar verdi. Senatonun en tepesindeki insanları iyi bir hükümdar olacağına ikna ederken, örgütlediği kalabalıklara ise bolca altın dağıttı.
Konstantinopolis halkı Hipodrom’da toplanmış ve yeni imparatorun açıklanmasını bekliyordu. Senato Justinus’un imparator olmasını uygun görmüştü, ancak böyle belirsiz dönemlerde halkın iradesi de etkili oluyordu. Justinus’un örgütlediği kalabalıklar “İmparator Justinus” diye haykırınca, senato da hemen kendisini hükümdar ilan etti.
1. İmparator Justinus I
İmparator Justinus devleti yönetecek bilgi ve donanıma sahip değildi. Ancak yeğeni Petrus Sabbatius bu iş için biçilmiş kaftandı. Justinus, henüz muhafız alayında bir asker iken Petrus’u evlat edinmiş ve onun başkentte mükemmel bir eğitim almasını sağlamıştı.
Böylece gelecekte “Justinianus” adını alacak olan Petrus, henüz imparator olmadan önce devleti yönetmeye başladı. Bu dönemde kazandığı en büyük başarı ise İmparator Zeno döneminden beri problemli olan Roma’daki Papa ile Konstantinopolis’teki Patrik‘in ilişkilerini düzenlemek oldu.
Petrus, perde arkasından imparatorluğu yönettiği yıllarda Theodora adlı bir kadına aşık oldu. Ancak Theodora soylu bir aileden gelmiyordu. Justinus imparator olduğunda “Euphemia” adıyla imparatoriçe olan eşi Lupicina bu ilişkiye şiddetle karşı çıktı.
İmparatoriçenin böyle tepki göstermesinin sebebi, Theodora’nın kötü şöhretiydi. Dindar Euphemia‘ya göre Hipodrom’da dansçı olan Theodora’nın hanedana gelin olması kabul edilemezdi. Petrus ve Theodora bir süre beklediler ve 524 yılında Euphemia’nın ölümünün ardından evlendiler.
İmparator Justinus, kendisinden sonra imparatorluğu Petrus’un yönetmesini istiyordu. Böylece bir hanedan kurulmuş olacak ve devleti yıllarca kendi soyundan gelen halefler yönetecekti. Bu amaçla Petrus’u “Caesar” unvanı ile yardımcı imparator yaptı ve kendisinin varisi olarak ilan etti.
Justinus karısının ölümünden 3 sene sonra vefat etti. Böylece 527 yılında Petrus “Justinianus” adıyla “Augustus” yani imparator oldu. Eş zamanlı olarak karısı Theodora da “Augusta” ilan edildi. Yani Justinianus ve eşi imparatorluğu birlikte yönetecekti.
2. Sergios ve Bakhos Kilisesi
Justinianus’un bu hızlı yükselişi başkentin soylu aileleri tarafından kaygı ile izleniyordu. Bunların başında ise geçmiş Roma imparatorları ile akrabalık bağı bulunan Anicia Juliana geliyordu. Anicia Juliana oldukça zengin ve güçlü bir kadındı ve oğlu bir önceki imparator Anastasius’un yeğeni ile evliydi.
Anicia, ileri yaşta tahta çıkmış olan Justinus’tan sonra tahtın kendi ailesine geçeceğini umuyordu. Justinus’un çocuğu olmadığı için varis bırakmayacağı düşünülüyordu. Ancak Justinus henüz hayatta iken Petrus’u “Caesar” ilan edip tahta ortak edince işler değişti.
Anicia Juliana yeni imparator Justinianus’u tahta layık görmüyordu. Bunun başlıca sebeplerinden biri de başkentte adı çıkmış bir kadınla (Theodora) evli olmasıydı. Anicia, bu olanlara tepkisini göstermek için Konstantinopolis’in kalbine görkemli bir kilise yapmaya karar verdi.
Böylece İstanbul tarihindeki en önemli kiliselerden biri olan Ayios Polieuktos Kilisesi inşa edildi. Kilise bir Hristiyan şehidi olan Aziz Polyeuktos’a adanmıştı. Anicia Juliana’nın yaptırdığı bu muhteşem kilise, İmparator Justinianus ve eşi Theodora’ya açıkça bir meydan okumaydı.
Theodora’nın imparatoriçe olmadan önceki hayatı, tarih boyunca tartışma konusu oldu. Ancak taç giydikten sonra ne kadar güçlü bir karakteri olduğunu kısa bir sürede kanıtladı. Giriştiği ilk işlerden biri ise Anicia Juliana’nın meydan okumasına karşılık güzel bir kilise inşa etmek oldu.
Sergios ve Bakhos Kilisesi, Justinianus tahta çıktıktan kısa süre sonra inşa edildi. Geleneksel kilise mimarisine meydan okuyacak bir planla inşa edilen kilise, dönemi için bir devrim niteliğindeydi.
Justinianus ve Theodora, iktidarlarının ilk yıllarında otoritelerini soylulara ve halka kabul ettirmek için çok çaba harcadılar. Ancak sonrasında bu çabaların meyvesini fazlasıyla alacaklardı.
3. Codex Justinianus
İmparator Justinianus’un hedefi Roma’yı eski görkemli günlerine geri döndürmekti. Bunu başarabilmek için askeri, hukuki ve mimari alanlarda girişimler yapması gerekecekti.
Justinianus, dönemin en önemli hukukçularından Tribonianus’u Roma hukukunu derlemekle görevlendirdi. Roma İmparatorluğu’nda 6. yüzyıla kadar çıkarılmış tüm yasalar düzenlenecek ve onlara işlerlik kazandırılacaktı.
Corpus Iuris Civilis sayesinde Roma hukuku kusursuz bir şekilde günümüze kadar ulaştı. Günümüzdeki Batı hukukunun da yapı taşını oluşturan Corpus Iuris Civilis, yaygın olarak Codex Justinianus olarak da bilinir.
4. Nika Ayaklanması
Konstantinopolis’in en popüler aktivitesi Hipodrom’da düzenlenen araba yarışlarıydı. Dört atlının çektiği savaş arabaları (chariots) yarıştığında, onları on binlerce insan izlerdi. Bu yarışlar Maviler ve Yeşiller adında iki takım arasında oluyordu.
Maviler ve Yeşillerin toplum yaşamındaki yeri ise birer spor kulübü olmanın çok ötesindeydi. Maviler daha çok zengin ve aristokrat kesimi temsil ediyordu. Yeşiller ise tüccarlar, çiftçiler ve zanaatkarlar tarafından desteklenirdi.
Justinianus tahta çıkmadan önce Maviler ile yakınlaşmıştı. Ancak imparator olduktan sonra onları ihmal etti. Yeşiller ile zaten en başından beri yıldızı barışmamıştı. Justinianus, hükümdarlığının ilk beş yılında (527-532) bu takımların toplum üzerindeki etkisini törpüledi.
İsyanın gerçekleştiği günden kısa bir süre önce şehirde bir kavga patlak verdi ve hem Maviler, hem de Yeşiller tarafından birçok tribün lideri tutuklandı. Konstantinopolis halkı Justinianus’un kibirli ve mesafeli kişiliğinden zaten hoşlanmıyordu. Bu olaylar da üstüne tuz biber ekmişti.
532 yılının 13 Ocak günü imparator ve seyirciler Hipodrom’da yerini almıştı. Yarışlar sürerken takımların yaptığı klasik tezahüratlar değişmiş ve tek bir ses halini almıştı. Hep bir ağızdan “Nika, Nika, Nika” (Zafer) diye haykırıyorlardı.
Justinianus ve imparator locasındaki diğer soylular bir şeylerin ters gittiğini anlayıp saraya çekildiler. Justinianus’un o anda şehri terk edip, Anadolu’ya geçmeyi planladığı rivayet edilir. Ancak Theodora kesinlikle karşı çıkmıştır.
Theodora’nın “Erguvan (İmparatorluk Kıyafetlerinin Rengi) en soylu kefendir.” demesi üzerine Justinianus isyancılara karşı savaşmaya karar verir. Bu sırada Nika Ayaklanması tüm şehre yayılmış ve şehrin en önemli binaları ateşe verilmiştir.
Azgın kalabalık tüm şehri ele geçirmişken, Justinianus o anda başkentteki tek silahlı birlik olan saray muhafızlarını örgütler. Muhafızların başında Belisarius, Mundus ve Narses isimli generaller vardır. Bu generaller Justinianus’un gelecek yıllarda yapacağı büyük fetihlerin de mimarları olacaktır.
Belisarius ve Mundus sarayın arka kapısından çıkar ve yan sokaklardan Hipodrom’a doğru ilerler. İsyancıların üs olarak kullandığı Hipodrom’da yaklaşık 30.000 kişi vardır. Generaller aniden içeri girerler ve herkesi kılıçtan geçirirler. Narses ise adamları ile çıkış kapılarından kaçanları öldürür.
Böylece Bizans tarihinin en büyük isyanı kanla bastırılmıştır. İtibari sarsılan Justinianus, şehirde büyük bir restorasyon ve yeniden inşa işine girişir. Yeniden inşa edilecek binaların arasında Ayasofya ve Aya İrini gibi ünlü eserler de vardır.
5. Justinianus Ayasofyası
Justinianus büyük hedefleri olan bir imparatordu. Şehri anıtsal binalarla süslemeye Sergios ve Bakhos Kilisesi’ni inşa ederek zaten başlamıştı. Nika İsyanı’nda Konstantinopolis’in yerle bir olması, Justinianus’a da şehri yeni bir mimari anlayışla donatma fırsatı verdi.
Justinianus, yıkılan Theodosius Ayasofyası’nın yerine eşi benzeri görülmemiş bir kilise inşa etmek istiyordu. Bu iş için ünlü mimar ve matematikçi Anthemius’u (Sergios ve Bakhos Kilisesi’ni de o tasarlamıştı) ve akademisyen Isidoros’u görevlendirdi.
Anthemius ve Isidoros 5 yıl gibi kısa bir sürede Ayasofya’yı inşa ettiler. Ayasofya’nın en önemli alametifarikası, kubbe tasarımıyla devrim yaratması ve geleneksel Bazilika planından ayrılmasıydı. Ancak bir yandan da geleneksel Hristiyan ritüellerinin uygulanmasını mümkün kılacak bir ana mekan tasarımına sahipti.
Justinianus Ayasofyası, depremlerde kısmi zarar görse de, günümüze kadar ulaşmayı başardı. Yine Justinianus döneminde inşa edilen Sergios ve Bakhos Kilisesi (Küçük Ayasofya) ve Yerebatan Sarnıcı da halen ayakta duruyor. Ancak Justinianus dönemi Aya İrini, 700’lü yıllardaki bir depremde yıkıldı ve tekrar yapıldı.
İstanbul’daki eski kiliseleri konu alan İstanbul’daki Bizans Kiliseleri yazısından bu konuda daha çok bilgi edinebilirsiniz.
6. İtalya’nın Fethi
Justinianus, Balkanlarda doğmuş olan bir Romalıydı. Ana dili Latince olan Justinianus, Roma İmparatorluğu’nu eski görkemine kavuşturmak istiyordu. Ancak eski imparatorluğun çekirdeği olan Roma’yı almadan bu hayallerin gerçekleşmesi mümkün değildi.
Justinianus, Roma’yı ve çevresindeki tüm vilayetleri ele geçirmeyi ve İtalya’yı imparatorluğa katmayı kafasına koymuştu. Bu amaçla da çok uzun ve zahmetli bir askeri sefere girişmeye karar verdi.
Justinianus, tarihte büyük fetihlerle anılsa da, aslında başkent Konstantinopolis’i ömrü boyunca birkaç kez terk etti. Justinianus, savaşlarda orduyu yönetmeleri için en iyi generalleri seçti ve onlar fetihler ile uğraşırken, kendisi devletin refahı için çalıştı.
İtalya’nın fethi için en yetenekli generali olan Belisarius’u görevlendirmişti. Belisarius önce Dara Savaşı‘nda Persleri yenilgiye uğratarak Doğu sınırlarını güvenceye aldı. Sonrasında ise Kuzey Afrika’ya gidip Vandalları yendi ve Kartaca’yı fethetti. Böylece ikmal yolları garantiye alınmış ve Roma’nın fethi için gerekli koşullar oluşmuştu.
Belisarius, Batı Roma İmparatorluğu’nun 476’da çökmesinden sonra Gotların eline geçen İtalya’yı karış karış geri aldı. Ancak bunu yaparken çok zor günler geçirdi. Çünkü Justinianus onun gerektiğinden fazla yükselmesini istemiyor ve elindeki kaynakları sınırlı tutuyordu.
Roma tarihinde başarılı olan generallerin ordu ile birlikte başkente yürüyüp iktidarı ele geçirdiği çok olmuştu. Belisarius her ne kadar defalarca Justinianus’a karşı olan sadakatini kanıtlasa da, imparatorun kaygıları hiçbir zaman yok olmadı.
Bu kaygıların bir sebebi de Theodora’nın iktidarı koruma çabalarıydı. “Augusta” unvanı ile iktidara ortak olan Theodora, Justinianus’a bir şey olduğu takdirde generallerin kendisine karşı geleceğini seziyordu. Aslında bu kaygılarında haksız da değildi.
7. Veba Salgını
Bizans İmparatorluğu’nun parlak zaferler kazandığı yıllarda dünya tarihinin en büyük felaketlerinden biri gerçekleşti. Mısır limanından tahıl getiren gemiler aracılığı ile Konstantinopolis’e ulaşan veba salgını, tüm Avrupa’ya yayıldı.
Uzak Doğu’dan geldiği düşünülen “Hıyarcıklı Veba” (Bubonic Plague) korkunç bir hastalıktı. Geleneksel ticaret yollarının rotasını izleyerek önce Mısır’a, oradan da başkente yayılmıştı. O zamanki dünya nüfusunun 3’te 1’ini yok eden salgın, Konstantinopolis’i adeta kasıp kavurdu.
Bizans sarayı da vebadan nasibini almış ve İmparator Justinianus hastalanmıştı. Generaller ise Justinianus’a bir şey olduğu takdirde, Theodora tarafından seçilecek yeni bir imparatoru kabul etmeyeceklerini ilan ettiler.
Muhtırayı veren ordunun başındaki General Buzes’in rütbeleri söküldü ve hapse atıldı. İmparatorluk büyük bir tehdit altında olduğu için General Belisarius’a da aynısını yapmaya cesaret edemediler. Ancak onun da başkentteki mal varlığına el konuldu.
Justinianus ölüm uykusundan uyanır uyanmaz Belisarius’u affetti. İmparatorluk ordusunun önemli bir kısmı vebadan ölmüş ve Batı’da Gotlar, Doğu’da ise Persler saldırı için fırsat kolluyordu. Bu şartlarda Bizans tarihinin en iyi generalini görevden almak intihar olurdu.
8. Got Kralı Totila
Birinci İtalya seferinde fethedilen topraklar Got Krallığı’nın elinden alınmıştı. Zaman içinde Gotların başına Totila adlı genç ve yetenekli bir kral geçti ve orduyu yeniden düzenledi. İtalya’yı yavaş yavaş geri almaya başlayan Got Kralı Totila, Roma kapılarına dayandı.
Belisarius bunun üzerine harekete geçti ve İtalya’yı yeniden Bizans adına fethetmek istedi. Ancak kaynakları yeterli değildi. Ne aldığı yerleri kontrol edebilecek kadar askeri vardı, ne de yeni askerler devşirecek ekonomik kaynağa sahipti.
Bir başka sorun ise İtalya’daki halkın Bizans’ı istemiyor olmasıydı. Birinci İtalya Seferi sırasında Bizans, Roma İmparatorluğu’nun doğal mirasçısı olduğunu öne sürerek Roma’yı geri almıştı. Ancak İtalya’daki halk, bir önceki yönetimden aslında memnundu.
Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Got Kralı Theodoric tarafından yönetilen İtalya, güzel bir dönem geçirmişti. Gotlar halkı ağır vergilerle sıkmıyor ve din işlerinde serbest bırakıyordu. Buna karşın Bizans’ın vergi memurları acımasızdı. Üstelik Roma ile Konstantinopolis arasında mezhep çatışmaları vardı.
Belisarius başkente aracılar göndererek Justinianus’tan destek istedi. Ancak imparatorun uğraşacak başka işleri vardı. İmparatorlukta mezhep kavgaları iyice artmış ve devlet düzenini tehdit eder hale gelmişti. Bunun üzerine Theodora’nın zamansız ölümü de eklenince, Belisarius yardım alabilme umudunu yitirdi.
9. Ortodokslar ve Monofizitler
İmparatorlukta Ortodokslar ve Monofizitler arasında büyük bir çekişme vardı. Ortodokslar, 325 yılında İznik Konsili’nde alınan kararlara bağlıydılar. Zaten bu kararlar İmparator Konstantin döneminden beri Roma’nın resmi devlet politikasını yansıtıyordu.
Ancak Hz. İsa’nın dindeki tanımı ile ilgili birçok tartışma vardı. Bu karşıt görüşlerden en önemlisi de Monofizitizm idi. Justinianus ile Theodora hükümdarlık yılları arasında iki tarafı dengede tuttular. Justinianus devlet bünyesinde Ortodoks inancın devamını sağlarken, Theodora ise Monofizitleri çeşitli jestlerle hoş tutuyordu.
İki farklı inancı savunan dini merkezler arasındaki kavga ayyuka çıkınca, mezhep ayrılıkları imparatorluğun bekasını tehdit etmeye başladı. Justinianus da bunun üzerine “Beşinci Ekümenik Konsil” adıyla tüm Hristiyanlık dünyasını bağlayacak olan bir toplantı yaptı.
Beşinci Ekümenik Konsil bazı tarihçilere göre Ayasofya’da, diğer bir görüşe göre ise Büyük Saray’da toplandı. Konsilde Monofizit ve Ortodoks inancın uzlaşması için bir orta yol bulunmaya çalışıldı ancak alınan kararlar kalıcı bir çözüm olmadı.
10. İkinci İtalya Seferi
İmparatorluktaki dini sorunları ertelemiş olan Justinianus, dikkatini yeniden İtalya’ya çevirdi. İktidarı boyunca en güvendiği bürokratı olan Narses’e büyük bir ordu ve donanma tahsis eden Justinianus, İkinci İtalya Seferi için işaret fişeğini yaktı.
Narses, 70’lerine merdiven dayamış olan bir üst düzey bürokrattı. İktidarının tüm kritik dönemlerinde Justinianus’un yanında olmuş ve büyük hizmetler vermişti. Narses, imparatorun tam desteğini aldığı için Belisarius’un karşılaştığı kaynak ve yetki sorunlarını yaşamayacaktı.
Narses, yaşından beklenmeyecek kadar hızlı manevralar ile Gotları şaşırttı ve bozguna uğrattı. bu arada Got Kralı Totila da savaş meydanında ölmüştü. Totila’nın yerine geçen Teja da aynı sonu paylaştı. Vezüv Yanardağı’nın eteklerinde yapılan meydan muharebesinde Gotlar yenildi.
Narses muhteşem bir zafer kazanmış ve İtalya’yı bir kez daha Bizans İmparatorluğu’na bağlamıştı. Roma, Kartaca ve İskenderiye gibi Akdeniz’in en önemli şehirleri Bizans’ın hakimiyetindeydi. Böylece aynı Roma İmparatorluğu döneminde olduğu gibi Akdeniz’e hükmedilecekti.
11. Justinianus Mirası
Justinianus, Bizans İmparatorluğu’nu zirveye taşıdıktan sonra 565 yılında hayata gözlerini yumdu. Justinianus döneminde Akdeniz yeniden bir Roma gölü haline gelmiş ve muhteşem mimari eserler inşa edilmişti.
Ancak buna karşın Justinianus’un mirası olan imparatorluk zirvede olduğu kadar da kırılgandı. Veba salgını nedeniyle nüfus çok azalmış ve devletin sürekliliğini tehdit eder hale gelmişti. Geniş sınırları koruyacak duvarları sürekli onarmak ve eğitimli birliklerle savunmak gerekiyordu.
İmparatorluğun ayakta kalmasını sağlayacak insan gücü ve kaynak konusunda ciddi sıkıntılar vardı. Buna ek olarak mezhep kavgaları da imparatorluğun altını oyuyordu. Justinianus’un 38 yıl süren iktidarının son yılları, bu sorunlarla uğraşmakla geçti.
Justinianus döneminde Antik Yunan’dan kalma Platon Akademisi‘nin kapatıldığını da not etmek gerekir. Konstantin döneminde başlayan ve Theodosius döneminde hızlanan Roma’nın Hristiyanlaşması, Justinianus döneminde halen devam ediyordu.
Justinianus Kimdir, Kısaca Hayatı ve Eserleri by Serhat Engül
Kaynaklar
John Julius Norwich – Byzantium (Kabalcı Yayınevi)
Stefanos Yerasimos – İstanbul İmparatorluklar Başkenti (Tarih Vakfı Yurt Yayınları)
Robin Pierson – The History of Byzantium – Podcast Yayını