İstanbul’un tarihini anlatan yazı dizisine Tetrarşi Dönemi yazısı ile başlamıştık. Ardından ise Dördüncü Yüzyıl’da Roma İmparatorları yazısı geldi. Bu iki yazıda Konstantinopolis’in Roma İmparatorluğu’nun başkenti olmasını hazırlayan koşulları işledik. Beşinci Yüzyıl’da Roma İmparatorları yazısında ise Doğu Roma’nın (Bizans) doğuşunu göreceğiz.
Bir önceki yazıda İmparator Konstantin dönemine kısaca göz atmıştık. Konstantin, İstanbul’u anıtsal yapılar ile süslemiş ve Roma İmparatorluğu’nun ikinci başkenti ilan etmişti. Hemen ardından oğlu II. Constantius, Birinci Dönem Ayasofya’yı inşa etti. Günümüzde Bozdoğan Kemeri olarak bilinen Valens Su Kemeri’ni yaptıran İmparator Valens’i de anmıştık.
Bu yazıda ise Roma İmparatorluğu’nun kalıcı olarak Doğu ve Batı olarak ayrılmasını göreceğiz. Batı Roma’nın başkenti Roma olarak kalırken, Doğu Roma’nın başkenti ise Konstantinopolis olacak. Batı Roma yıkılırken, Doğu Roma 1000 yıllık serüvene henüz yeni başlıyor olacak.
Beşinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları
Beşinci Yüzyıl’da Bizans imparatorları listemizde I. Theodosius (Sultanahmet’teki Mısır Dikilitaşı onun adını taşır), Arcadius (Bizans’ın ilk imparatoru olarak kabul edilir), II. Theodosius (İstanbul şehir surları ve Şerefiye Sarnıcı’nı inşa eden), Marcianus, I. Leo ve Zeno var.
1. İmparator I. Theodosius
İmparator I. Theodosius‘un apar topar bir kurtarıcı gibi eş-imparator ilan edilmesinden bir önceki yazımızda bahsemiştik. Önceki yazıyı okumuş olanların affına sığınarak, direkt bu yazıdan başlayanlar için hikâyeyi biraz geri saracağım.
I. Theodosius’un Tahta Çıkması
İmparator Gratianus tarafından görevlendirilen Theodosius, son dönemde Roma’nın başına büyük dertler açan Gotlar’a dostça davranıyor ve onları düşman yerine müttefik haline getirmeye çalışıyordu.
Theodosius, imparatorluğun gelecek vaat eden Doğu topraklarını yönetirken, Gratianus ise Batı’da konumlanmıştı. Ne var ki, Gratianus’un barbar savaşçılara olan yakınlığı ve devlet yönetimindeki eksikleri, Romalı kurmayları rahatsız ediyordu. Bu durumdan faydalanan Maximus isminde bir general, isyan bayrağını açtı ve destekçileri ile birlikte imparatoru Lyon şehrinde infaz etti.
Bu olayın sonucunda Batı’da imparatorluk ailesinden sadece çocuk yaştaki II. Valentinianus kalmıştı. Kendini imparator ilan eden “gaspçı” Maximus’un tehdidi altındaki aile, durumu pek de umursamayan Theodosius’u savaşa ikna etmek zorundaydı.
Valentinian Hanedanı ile Evlilik Bağı
Küçük imparatorun annesi Justina, akıllıca bir hamleyle Theodosius’u kendi tarafına çekmeyi başardı. Valentinian Hanedanı‘nın genç ve güzel prensesi Galla, Theodosius’un adeta aklını başından almıştı ve Justina’nın da önayak olması ile evlendiler.
Theodosius, iktidarına bir türlü meşruiyet kazandıramamış olan Maximus ile savaşa tutuştu ve onu yok etti. Batı’da devlet işlerini yönetmesi için, mükemmel bir asker olan Arbogast’a (barbar asıllı ve pagan) yetki verdi. II. Valentinianus yetişkin bir yaşa gelene kadar, tüm devlet işlerini Arbogast yönetecekti.
II. Valentinianus İntihar Ediyor
Amma velakin Arbogast uzun yıllar Batı Roma’yı yönetmenin verdiği alışkanlıkla, Valentinianus genç bir delikanlı olduğunda bile yetkiyi devretmedi. II. Valentinianus’un onu azlettiğine dair fermanını yırtıp attı ve çaylak imparatoru herkesin önünde rezil etti. Bunu kaldıramayan II. Valentinianus, birkaç gün sonra odasında intihar etti.
Argobast’ın gizli ajandası, kendi istediği birini tahta çıkarmak ve Batı Roma’yı bu kukla imparator aracılığı ile keyfince yönetmekti. Aynı zamanda İmparator Konstantin döneminden beri hızla Hristiyanlaşan imparatorluğu, yeniden pagan dinine çevirmek istiyordu.
Argobast, barbar (Frank) kökenli olduğundan Roma kanunlarına göre tahta çıkamıyordu. Bu sebeple sadık yardımcısı Eugenius’u imparator ilan etti.
Frigidus Muharebesi (Argobast vs Theodosius)
Theodosius’un bu oldu bittiyi kabul etmesi elbette kabul edilemezdi. Ordusunu toplayıp yola koyuldu ve hem imparatorluğu, hem de Hristiyanlığı korumak için savaştı. Aslında Argobast ve Eugenius’un lejyonları başlarda savaşı kazanacak gibiydi. Ancak kayıtlara göre savaş sırasında bir fırtına çıktı ve rüzgarı ardında alan Theodosius’un ordusu, kum fırtınasından adeta kör olan Argobast’ın askerlerini dağıttı.
Hristiyan tarihçiler, Büyük Konstantin’in Milvian Köprüsü Savaşı’nda olduğu gibi; bu savaşa da bazı olağanüstü anlamlar atfetmişlerdir. Konstantin’in, pagan rakibi Maximian’ı yenmesiyle; Theodosius’un yine paganlığı savunan Argobast’ı yenmesi ilahi olaylara bağlanır. Theodosius’a Hristiyanlığı bir kez daha yok olmaktan kurtardığı için Büyük Theodosius unvanı verilmiştir.
Roma İmparatoru Büyük Theodosius
I. Valentinianus ve Valens gibi iki imparatorun ardı ardına öldüğü ve arkadan gelen Gratianus’un da suikaste kurban gittiği bir ortamda, şayet Theodosius olmasaydı imparatorluk korkunç bir sona sürüklenecekti.
İmparatorluğu son bir kez tek irade altında birleştiren Theodosius, Hristiyanlığın temellerini kuvvetlendirmiş ve Doğu Roma’nın geleceğini garanti altına almıştır. Sırf bu özelliklerinden dolayı bile, onu “Büyük” olarak kabul etmek mümkündür.
Elbette bu yargıya varırken, ana kaynağım olan John Julius Norwich‘i rehber alıyorum.
Birleşik Roma’nın Son İmparatoru
İmparator Theodosius, Doğu Roma ve Batı Roma’yı bir arada gören son Roma İmparatoru oldu. Kendisinin ölümünden sonra oğullarından Honorius, Batı Roma’nın başına geçerken; diğer oğlu Arcadius ise Doğu Roma’nın başına geçti. Böylece Roma İmparatorluğu kalıcı olarak ikiye bölünmüştü.
Bu arada Roma imparatoru Theodosius’un, Hristiyanlığı Roma’nın “resmi dini” haline getirdiğini de belirtmek gerekir. Hatta işlediği bir suçtan dolayı vicdan azabı duyan (Selanik’te çıkan bir isyanda 7000 kişinin kılıçtan geçirilmesini emretmişti.) ve bir din adamının huzurunda diz çöküp af dileyen ilk imparatordur.
I. Theodosius, Milano’lu Ambrosius adında bir piskoposun otoritesine boyun eğmiş ve dini değerleri, devlet otoritesinin üstüne çıkaran ilk Hristiyan Roma İmparatoru olmuştur.
2. İmparator Arcadius
İmparator Arcadius, 395 yılında babası I. Theodosius’un ölümünü takiben Doğu Roma İmparatorluğu tahtına çıktı. Tarihte Doğu Roma’nın ne zamandan itibaren Bizans olarak anılması gerektiği tartışmalı bir konudur. Ancak genel kanıya göre Arcadius, Bizans İmparatorluğu’nun ilk hükümdarıdır.
Roma’nın Doğu ve Batı Olarak İkiye Bölünmesi
Theodosius 395 yılında 40’lı yaşlarının sonundayken, beklenmedik bir şekilde hastalandı ve öldü. Ölümüyle Batı Roma’nın 80 yıllık çöküşü de başlamış oldu. Birçok tarihçiye göre, Batı ve Doğu Roma’nın birbirinden ayrılması Orta Çağ’ın da başlangıcıdır.
Antik Roma parçalanmış, Batı Roma zamanla yok olmuş ve ortaya Bizans İmparatorluğu çıkmıştı. Ancak gerçek adı “Doğu Roma” olan Bizans, ne kadar Roma İmparatorluğu’nun mirasçısı olsa da; Antik Roma’nın (Latin ve Pagan) devamı niteliğinde değildir.
Çünkü Doğu Roma zamanla kendine has bir kültüre evrilmiştir. Bu sebeple de tarihçiler ona “Doğu Roma” demek yerine, Yunanca bir kökenden gelen Bizans (İstanbul’un tarihteki ilk adı olan Byzantion’dan geliyor) adını vermeyi uygun görmüşlerdir.
Kimi tarihçiler ise Klasik Roma’nın 6. Yüzyıl’da hüküm süren Justinianus dönemine kadar devam ettiğini söyler ve Justinianus’u “Son Klasik Roma İmparatoru” olarak tanımlarlar. Elbette bunların hepsi birer tartışma konusudur ve kesin bir yargıya varmak mümkün değildir.
Naipler: Doğu’da Stilicho, Batı’da Rufinus
Theodosius uçsuz bucaksız imparatorluğu çocuklarına miras bırakırken, gerekli önlemleri de almıştı. Batı’nın mirasçısı Honorius’a Vandal asıllı general Stilicho vezirlik yapıyordu. Doğu’daki Arcadius’un ise yanıbaşında Rufinus adında barbar asıllı bir vezir vardı.
Batı’daki Stilicho, oldukça başarılı bir asker ve maharetli bir yöneticiydi. Doğu’daki Rufinus ise hırsları kabiliyetinin önünde giden bir bürokrattı. Rüşveti seviyor ve servetini büyütüyordu. Kızını da Arcadius ile evlendirerek, tahta ortak olmak istiyordu.
Ancak Rufinus’un Eutropius adında bir rakibi vardı. Baş mabeyinci konumundaki Eutropius, hükümdar üzerinde belirgin bir etkiye sahipti ve bu ayrıcalığı Rufinus’u yok etmek için kullanmaya kararlıydı.
İmparatoriçe Aelia Eudoxia
Eutropius, Rufinus’un devlet işleri nedeniyle imparatorluğun en önemli kentlerinden Antakya’ya (Bkz: Antiochia) yaptığı ziyareti fırsat bildi. Onun yokluğunda imparatoru tamamen etkisi altına almak istiyordu. Bu amaçla barbar kökenli güzel bir kadının adını Eudoxia olarak değiştirdi ve imparatorla tanıştırdı. Kısa sürede yakınlaşan çift, Rufinus döndüğünde nişanlanmıştı.
Alarich ve Gotların Yükselişi
27 Nisan 395’te Arcadius ile Eudoxia evlendi. Tam da bu tarihte imparatorluğun başına dert olan Got kabileleri tekrar ayaklandılar. Başlarına ise gelecekte büyük bir baş belası olacak olan Alarich isimli lider geçmişti. Alarich, Theodosius’un ölümünden önce Roma ordusunu Milano civarlarında bıraktığını ve Doğu’nun savunmasız olduğunu biliyordu ve Balkan eyaletlerine saldırdı.
Arcadius’un emriyle, Batı naibi Stilicho Doğu ordusunun askerlerini Konstantinopolis’e getirmekle görevlendirildi. Orduyu balkanlara kadar getiren Stilicho, askerleri General Gainas’a teslim etti. (aslında direkt olarak Gotlara saldırsa yok edebilecek güce sahipti, ancak bunu yapmadı)
Gainas Konstantinopolis’e geri geldiğinde, ordunun kendisine teslim edileceğini sanan Doğu naibi Rufinus, çok yanılıyordu. Etrafını çevreleyen askerler onu surların önünde infaz ettiler. Askerleri kimin azmettirdiği ise bir sır olarak kaldı.
Gotların kralı Alarich, Balkanlar’da yaptığı yağmayı Mora Yarımadası’na (Bkz: Peleponnes) taşımıştı. Ancak burada hiç beklenmedik bir biçimde Stilicho’nun İtalya’dan getirdiği yeni orduyla karşı karşıya geldi. Stilicho’nun Gotları ikinci kez köşeye sıkıştırdığı halde yok etmemesi, Roma tarihinin gizemli konularından biridir.
Eutropius ve Gainas’ın Yükselişi ve Düşüşü
Rufinus’un ölümüyle, imparator üzerinde etkisi olan bir diğer kişi olan Eutropius’un yıldızı parlamıştı. Oldukça uygunsuz bir geçmişi olan bu hadım bürokrat, kendini “Konsül” ilan ettirecek kadar ileri gitmişti.
Gotlara karşı çıktığı Balkan seferinde isyan çıkartan General Gainas (Gotlarla birlik olmuştu) Eutropius’un adeta kellesini istedi. Hakkında tutuklama kararı çıkartılan Eutropius, Ayasofya’ya sığındı. Hayatını bağışlayacakları sözü karşılığında teslim oldu. Ancak sonradan Khalkedon’da (Bkz: Kadıköy) yargılandı ve idam edildi.
Rufinus’un ölümüyle bağlantısı olduğu iddia edilen ve Eutropius’u ise doğrudan öldürten General Gainas, gücü elinde toplamak istiyordu. Ancak başkentteki rakipleri ona izin vermediler.
Konstantinopolis’teki Got asıllı adamları, şehirde kıstırılıp infaz edildi (yaklaşık 7000 kişi). Ordu toplama ve başkentteki politikaya askeri yollarla nüfuz etme girişimleri boşa çıkmıştı. Umutsuz bir şekilde Trakya’yı dolanırken, Hunların eline düştü ve öldürüldü.
Alarich İtalya’ya Saldırıyor
Konstantinopolis’teki imparator Arcadius, o tarihe kadar bu şehirde hükmetmiş en basiretsiz yöneticiydi. Onu görenler babasının (Büyük Theodosius) oğlu olduğuna inanamıyorlardı. Karısı Aelia Eudoxia’nın etkisi altındaydı ve etrafındaki en güçlü adamların, otorite boşluğu sebebiyle birbirini yemesini izlemekteydi.
Böyle bir ortamda Got kralı Alarich, İtalya’ya saldırdı. Milano önlerine kadar geldiği halde, Stilicho tarafından yenilgiye uğratıldı. Ancak Stilicho, elinde fırsat varken üçüncü kez Gotları imha etmekten kaçınmıştı. Anlaşılan o ki, gelecekte Alarich’i kendisine potansiyel bir müttefik olarak görüyordu.
Ioannes Hrisostomos ve Aelia Eudoxia
Ioannes Hrisostomos, Konstantinopolis’in gelmiş geçmiş en ünlü patriği olarak bilinir. Bugün bile Fener Rum Patrikhanesi’ndeki vaaz kürsüsü ve patriklik tahtı onunla ilişkilendirilir. Patrik Ioannes, Antakya’da uzun süre din adamlığı yapmış ve güçlü hatipliği nedeniyle tüm Anadolu’da nam salmıştı.
İnsanlar üzerindeki etkisi sebebiyle, “Hrisostomos” yani “Altın Ağızlı” unvanını almıştı. Başarısı sebebiyle Konstantinopolis Patrikliği’ne kadar yükseldi. Aslında başkente gelmek için çok da gönüllü değildi. Binbir türlü siyasi dalaverenin döndüğü başkent, üst satırlarda değindiğimiz üzere insan öğüten bir makineydi.
Patrik Ioannes, Bizans imparatoru Arcadius’un barbar asıllı eşi Eudoxia’nın Hristiyan etiği ile bağdaşmayan bir hayat yaşadığını öne sürüyor ve vaazlarında imparatoriçeyi çok ağır eleştiriyordu.
Bu yaklaşımı onun 403 yılında şehirden sürülmesine sebep oldu. Ancak patriğin sürgüne gönderildiği gece, İstanbul’da bir deprem oldu. Şehir halkı bunu Tanrı’nın gazabı olarak algılamıştı. Hatta İmparatoriçe Eudoxia bile korkmuştu. Bu sebeple görevine iade edildi. Maçın ilk yarısını Patrik Ioannes kazanmıştı.
Ancak Patrik Ioannes’i sürgün riski bile durdurmadı. Yine kraliçeyi eleştirmeye devam etti. Augusta (eş-imparator) unvanı ile devlet meselelerine müdahil olması resmiyete dökülen Eudoxia, bundan cesaret alarak kent meydanına gümüş bir heykelini dikmişti.
Ayasofya’nın önüne yerleştirilen bu put benzeri heykel sebebiyle Patrik Ioannes adeta çileden çıktı. O kadar sert konuşmalar yaptı ki, bu kez kalıcı olarak Gürcistan sınırına sürüldü. Gidişi şehirde büyük bir karmaşaya sebep olduğu gibi, Papa ile Doğu Roma’nın arasını açmıştı.
Stilicho’nun Düşüşü
Batı’nın naibi Stilicho, uzun yıllardır Doğu Roma üzerinde planlar yapıyordu. Patrik’in sürgüne gönderilmesi ona beklediği bahaneyi verdi. Doğu’yu dize getirip, Batı’daki gibi perde arkasından yönetmek istiyordu. Ancak tam bu noktada, Britanya’nın Roma Valisi Constantinus isyan etti ve Galya’yı (bugünkü Fransa) işgal etti. Bu olay Stilicho’nun Doğu’ya yönelmiş olan dikkatini dağıttı.
Stilicho’nun Doğu’ya yapacağı operasyona gizli müttefiki Alarich de refakat edecekti. Ancak sefer iptal olunca Alarich çok kızdı. Sefer tazminatı olarak kendisine 2000 kilo altın ödenmesini istedi. Stilicho, Roma Senatosu’nu bu ödemeyi yapmaya zorladı. Ancak bu hareket onun da düşüşünü hızlandırdı.
Senato, barbar asıllı Stilicho’nun baskısından bunalmış, ona karşı biz koz arayışındaydı. Bir diğer barbar lider Alarich ile olan ittifakının su yüzüne çıkması onlara bu şansı verdi. İmparator Honorius’u, Stilicho’nun hain olduğuna ikna ettiler ve Vandal asıllı komutanın idam edilmesini sağladılar.
Ancak Stilicho’nun ölümünün kimseye bir faydası olmadı. Bilakis Batı Roma’nın çöküşünü hızlandıran başlıca sebepti. Stilicho, yıkılmakta olan imparatorluğu bir arada tutan ve dengeyi sağlayan adamdı. Roma ordusuna barbar askerlerin verimli bir şekilde entegre olmasını sağlamış ve yenilmez bir savaş makinesi oluşturmuştu.
Stilicho ölünce, ordunun içindeki barbar düşmanlığı hortladı. Binlerce Got, Hun ve Vandal asıllı asker (aileleri ile birlikte) katledildi. Kaçabilenler ise Alarich’in Got ordusuna katıldı. Batı Roma, kendi elleri ile düşmanlarını güçlendirmişti.
Roma’nın Gotlar Tarafından Yağmalanması
Alarich, 410 yılında Roma İmparatorluğu’nun ezeli başkenti Roma’ya girdi. Şehir Got ordusu tarafından üç gün boyunca yağmalandı. Klasik Roma’dan kalan en önemli eserler yok edildi veya çalındı. İmparator Augustus’un ve onu takip eden imparatorların yüzlerce yıldır korunan lahitleri açıldı ve külleri havaya saçıldı.
Alarich, Batı Roma imparatoru Honorius’u tahttan indirip yerine şehir valisini tahta çıkardı. Kendisine bir kukla imparator yaratmak istemişti. Ancak tahta çıkarılan Priscus Attalus adındaki İyonyalı, verilen sorumluluğu yerine getiremedi.
Doğu Roma’dan (II. Theodosius namına) gelen destek kuvvetleri, Honorius’u yüreklendirdi. Batı Roma imparatorunu devirme girişimi sonuçsuz kalmıştı. Alarich, 40 yaşında iken geçirdiği ateşli hastalık sonucu öldü.
3. İmparator II. Theodosius
İmparator II. Theodosius da aynı babası Arcadius gibi silik bir karaktere sahipti. İmparator Arcadius’un ölümü üzerine çocuk yaşta tahta çıktığı için hükümdarlığının erken dönemi naiplerin gölgesinde geçti. İmparatorluk muhafızlarının lideri Anthemius’un zeki ve dengeli bir devlet adamı olması, II. Theodosius’un ismini yücelten başlıca sebeplerden biri oldu.
İstanbul Surlarının İnşası
Dünya tarihinde “Theodosian Walls” olarak bilinen İstanbul Surları, Anthemius’un girişimi ile inşa edildi. Birkaç metre aralıkla üç ayrı duvardan oluşan bu surlar, ancak onları parçalayacak toplar döküldüğünde aşılabildi. (Bkz: İstanbul’un Fethi).
Şehir surlarının bazı kaynaklarda Theodosius Surları olarak geçmesinin sebebi, surlar yapıldığında henüz 12 yaşında bir çocuk olan imparatora atfedilmesi sebebiyledir.
Ne var ki, II. Theodosius’un yönetimini gölgeleyen tek kişi Anthemius değildi. Hırslı ve baskın bir karaktere sahip olan kız kardeşi Pulcheria da döneme damgasını vurdu. Aşırı dindar kişiliği ile öne çıkan Pulcheria, babasının Patrik Ioannes’i sürgüne göndermesi nedeniyle yanan Ayasofya’yı da yeniden yaptırdı.
Büyük Konstantin’in oğlu II. Constantius tarafından yapılmış olan ilk kilise, Ioannes’in sürgüne gönderildiği gece -büyük ihtimalle bir sabotaj nedeniyle- yanmış ve harap olmuştu. İkinci kez inşa edilen Ayasofya ise yine imparatora atfedilerek, “Theodosius Ayasofyası” olarak anılır. Bu kilisenin de ilkiyle aynı akıbete uğrayacağını bir sonraki yazıda göreceğiz.
Doğu Roma’nın (Bizans) Yunanlaşması
Büyük Konstantin döneminde Konstantinopolis’e yerleşen Roma imparatorları, uzun yıllar geleneksel dili (Latince) kullanmaya devam ettiler. Ancak sarayı çevreleyen topraklarda Yunanca konuşulduğu için, değişim kaçınılmazdı. Saray dilinin Yunanca’ya dönmesi uzun asırlar sürmüş olsa da, II. Theodosius döneminde Helenleşmenin net bir şekilde başladığını söyleyebiliriz.
Bunu sağlayan kişilerden biri, dolaylı olarak da olsa Pulcheria oldu. Abisine uygun bir eş arayan Pulcheria, Atinalı bir profesörün kızı olan Athenais’te karar kılmıştı. Büyüleyici bir güzelliğe sahip olan Athenais, aynı zamanda Antik Yunan kültürü ile yetişmiş bir entelektüeldi. İmparatoriçe ile eş zamanlı olarak yıldızı parlayan Kyros adında bir bürokrat, şehrin helenleşmesine büyük katkıda bulunacak eserler inşa etti.
Şehir surları ve Ayasofya’nın haricinde Theodosius’a atfedilen bir üçüncü şey de Theodosius Kodeksi adıyla bilinen bir hukuki derlemedir. Kyros’un sayesinde Antik Çağ’ın meşhur Atina Akademisi’ne denk gelecek bir okul kurulmuştu. Bu üniversitenin en önemli meyvesi ise Antik Roma’dan beri yayınlanmış tüm kararname ve yasaların tasnif edilmesi oldu. Dokuz yıl süren bir çalışmanın sonunda ortaya konulmuş olan Kodeks, Doğu ve Batı Roma’da eş zamanlı olarak yürürlüğe konuldu.
Teolojik Kavgalar: Nestorius ve Kryllos
Romalılar 300lü yıllarda, yani İmparator Konstantin döneminde, Hristiyanlığa geçmişlerdi. Hristiyanlığın esaslarını belirlemek için -I. Konstantin tarafından- 325 yılında toplanan İznik Konsili’nin kabul ettiği esaslar, 381 yılında toplanan Konstantinopolis Konsili’nde -I. Theodosius tarafından- aynen teyit edilmişti. Bu arada ikinci konsilin Aya İrini Kilisesi’nde toplandığını da not edelim.
Konsillerin toplanma sebebi, Hristiyanlığın esaslarını belirlemek olduğu kadar; sapkın olarak nitelenen iddiaların da aforoz edilmesiydi. Resmi olarak daha yeni inşa edilmiş olan olan Hristiyanlık kurumu, Ariusçu öğreti (Aryanizm) yüzünden büyük bir sarsıntı geçirmişti. Bunu gidermek için ilk iki konsilde de Ariusçuluk, bir sapkınlık olarak nitelendi. Ancak bu Bizans dönemi boyunca sürecek teolojik tartışmaların henüz başlangıcıydı.
427 yılında Konstantinopolis Piskoposu olan Nestorius, Hz. İsa’nın varlığı ile ilgili bazı yeni iddialarda bulundu. Etkili bir hatip olan Nestorius’un fikirleri hızla her yerde yayılıyordu. Bu sırada İskenderiye Piskoposu olan Kyrillos da bu öğretiyi şiddetle reddediyor ve başka bir doktrin öne sürüyordu. Hz. İsa’nın yaradılış doğası ile ilgili bu iddialar, başlı başına bir yazı konusu olacak kadar ayrıntılı ve karışıktır. Bu sebeple bu konuları özet geçmemiz gerekiyor.
İki piskoposun atışması büyük bir bölünmeye sebep olduğu için, 3. Ekümenik Konsil olarak kabul edilen Efes Konsili, 431 yılında toplandı. Toplantıya katılan kilise üyelerinin çoğu Kryllos’un tarafını tuttuğu için Nestorius görevinden azledildi ve sürgüne gönderildi. Büyük bir kitle tarafından haksız bulunan bu hüküm, yeni ayrışmalara yol açtı.
Tanrının Gazabı Attila ve Hunlar
Hristiyanlık dünyası bu tartışmalarla çalkalanırken, Hun İmparatorluğu’nun tahtına Attila ve kardeşi Bleda geçti. Müthiş bir savaşçı olan Attila, önce Konstantinopolis şehrini tehdit etti. Ancak üst satırlarda bahsettiğimiz Theodosius Surları nedeniyle şehre girmenin mümkün olamayacağını görünce, rotayı Batı Roma’ya kırdı. Zaten saldırmadığı halde Bizans imparatoru II. Theodosius’u vergiye bağlamayı başarmıştı.
Bizans İmparatorluğu’nda Mezhep Kavgası
Nesturilerin sebep olduğu bölünmüşlük sürerken, ortaya çok daha büyük ayrışmalara sebep olacak bir durum çıktı. Eutykhes adında yaşlı bir rahip, Monofizizm adı verilen öğreti ile çıkageldi.
4. Yüzyıl Hristiyanlığı’na damga vuran öğreti Ariusçuluk iken (aynı haneden gelen imparatorları bile bölmüştü), 5. Yüzyıl’a damga vuran ise Monofizitlik oldu.
Hz. İsa’nın Tanrısal doğasını ön plana çıkaran Monofizitlik, 4. Ekümenik Konsil’in 451 yılında Kadıköy’de (Khalkedon) toplanmasına sebep oldu.
Olaylı Khalkedon Konsili (451)
Khalkedon Konsili’nde hem Nesturilik, hem de Monofizitlik tümden reddedildi. Bu olay öğretilerin yaygın olduğu Suriye ve Mısır gibi Bizans eyaletlerinde büyük öfke ile karşılandı. Ayrıca Konstantinopolis Piskoposu’nu “Patrik” mertebesine yükseltme kararı da resmen teyit edilmişti. (fikrin ortaya çıkışı Theodosius döneminde -381 yılında- toplanan Konstantinopolis Konsili’ydi.)
Bu düzenlemeye göre Roma’daki Papa ile İstanbul’daki Patrik arasında rütbe eşitleniyordu. Ezeli başkent Roma’nın bu karara olan öfkesi asla dinmedi. Papalar ve Patrikler arasındaki çekişme, 1025 yılında açıkça düşmanlığa dönüştü.
Attila İtalya’yı Ele Geçiriyor
Batı Roma İmparatorluğu’nun tahtında, Konstantinopolis’teki II. Theodosius’un damadı olan III. Valentinianus oturuyordu. Hun kralı Attila, 452 yılında İtalya’ya saldırdığında imparatorun yapacağı pek bir şey yoktu. Romalıların tek yapabildiği General Aetius’un kahramanlığı ile işgali geciktirmek oldu.
Hun kralı Kuzey İtalya’dan, Roma’ya doğru ilerliyor ve tozu dumana katıyordu. Önünde onu durduracak hiçbir engel yokken, bir anda durdu. Tarihçiler bunun sebebini açıklamakta zorluk çekmektedirler.
Kimi tarihçilere göre bunun sebebi Papa I. Leo’nun batıl itikatı güçlü olan Attila’yı, Roma’ya girerse lanetleneceğine ikna etmesidir. Diğerlerine göre ise Doğu Roma’dan (Bizans) gelen takviye birlikleri göz önüne alarak, iki ateş arasında kalmak istememiş olmasıdır.
Sonuç olarak güçlü surlara sahip Roma’ya girerse, büyük kayıp vereceğini düşünmüş de olabilir. İtalya seferi sırasında yeterince ganimet toplamıştır ve gereksiz yere İtalya çizmesinin ortasında sıkışmak istememiştir. Attila bu kararı verdikten kısa bir süre sonra öldü. Adamları tarafından altın, gümüş ve demirden iç içe geçmiş üç tabuta konuldu ve bilinmeyen bir yere gömüldü.
4. İmparator Marcianus
Attila’dan kısa bir süre önce Doğu Roma imparatoru II. Theodosius da atından düşerek ölmüş ve yerine kardeşi Pulcheria ile evlenen İmparator Marcianus gelmişti. Marcianus’un kısa hükümdarlık döneminde Doğu Roma’da çok önemli şeyler olmadı. Ancak Batı Roma, adeta yıkılmanın eşiğine geldi.
Batı Roma’da III. Valentinianus’a Suikast
Batı Roma İmparatoru III. Valentinianus, ordu tarafından çok saygı duyulan Aetius’u öldürmüş ve askerlerin nefretini kazanmıştı. Ava çıktığı bir gün, çalıların içinde pusu kurmuş olan askerler tarafından öldürüldü. Onu korumakla görevli askerler de bilerek müdahil olmamıştı. Yerine yaşlı bir senatör olan Petronius Maximus geçti.
İşler Roma için hiç iyi gitmiyordu. Önce Gotlar ve sonra da Hunlar tarafından kuşatılmış olan İtalya, şimdi de Vandal istilası ile yüz yüzeydi. Vandal reisi Geiserich, Kartaca başkent olmak üzere Kuzey Afrika’da devlet kurmuş ve İtalya’nın zenginliklerine göz dikmişti.
Roma’nın Vandallarca Yağmalanması
Geiserich ve ordusu Roma’nın kapılarına dayandığında, berbat bir yönetim gösteren Petronius Maximus kaçmak istedi. Ancak bu felaketlerin sorumlusu olarak görüldüğü için, halk tarafından linç edildi. Roma’nın artık kurtuluşu yoktu, Geiserich ve ordusu tarafından baştan başa yağmalandı.
Batı’da III. Valentinianus, Doğu’da ise İmparator Marcianus ve İmparatoriçe Pulcheria’nın art arda ölümleriyle, Theodosius Hanedanı’nı devam ettirecek varis kalmamıştı. Roma tarihinde birçok kez olduğu gibi ordunun başındaki kişinin (Magister Militum) bu işi çözmesi bekleniyordu.
O dönemde “Genelkurmay Başkanı” pozisyonunda Aspar isminde barbar asıllı bir general vardı. Ancak yalnızca Roma topraklarında doğmuş olan gerçek Romalılar imparator olabilirdi. Bu sebeple yeni imparator, Aspar tarafından seçilecek bir Romalı olacaktı.
Dacia eyaletinde doğmuş olan Leo’un tahta çıkmasına karar verildi. Leo, Aspar’ın yanında görevli biriydi ve çok eğitimli değildi. Bir kukla imparator olacağı düşünülmüştü.
5. İmparator I. Leo
İmparator I. Leo‘un tahta çıkışı, Ayasofya’da en yüksek din görevlisi olan Patrik’in taç giydirmesi ile oldu. Bu gelişme aynı zamanda Roma’nın klasik dönemindeki bir geleneğin terk edilmesiydi.
İmparatorun orduya yakın olduğu klasik dönemde, Romalı askerlerin kalkanlarının üzerinde yükseltilen kişi imparator ilan edilirdi. Ancak Orta Çağ’ın artık Bizans olarak anılacak Hristiyan Roma İmparatorluğu’nda, dini törenler ve mistik bir atmosfer öne çıkmaya başladı.
Leo imparator olur olmaz, Aspar’ın oyuncağı olmayacağını belli etti. Hatta bir Romalı olarak, Germenlerin ordu içinde yükselen etkisinden rahatsızdı ve Aspar’ın da mensubu olduğu ırkı tümüyle ordudan uzaklaştırmak istiyordu.
Zeno Hanedana Katılıyor
Germenlere alternatif olarak, Isauralı askerlerden oluşan bir ordu kurmak istiyordu. Bu amaçla onların şeflerinden biri ile kızını evlendirdi. Isauralı general, kraliyet ailesine katılınca adını Zeno (veya Zenon) olarak değiştirdi.
Aspar ise Leo’un kayınbiraderi olan Basiliscus ile ittifak kurmuştu. Kamuoyunda Roma’yı yağmalamış olan Vandallara büyük bir ceza kesilmesi için baskı vardı.
Başkent Roma’nın yağmalanması ile büyük bir hakaret ile karşı karşıya kalmış olan Batı Roma’nın intikamının alınması, Doğu Roma İmparatorluğu’na düşüyordu.
Basiliscus’un Başarısızlığı
Bizans imparatoru I. Leo bu amaçla büyük bir donanma hazırlattı. Ancak başına kimin geçeceği çok kritik bir konuydu. Aspar’ın ısrarıyla, donanmanın başına imparatorun akrabası Basiliscus geçirildi.
Ne var ki, görkemli şekilde başlayan deniz seferi, tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Geiserich’in komutasındaki Vandallar, Roma donanmasını tuzağa düşürmüş ve Basiliscus savaş meydanından kaçmıştı.
Konstantinopolis’te büyük bir öfke ile karşılaşan Basiliscus, ortalık durulana kadar Ayasofya’ya sığındı. Bu sırada imparatorun damadı Zeno’ya, Aspar’ın adının karıştığı bir suikast düzenlendi.
Bu olay, Aspar ve onun oyunlarından zaten bıkmış olan imparatora bahane oldu. Aspar ve oğlu, Leo’un emriyle imparatorluk muhafızları tarafından infaz edildi.
Bizans İmparatoru Leo’nun Mirası
Beşinci Yüzyıl’da hüküm süren Bizans imparatorlarından Leo, karmaşık yıllarda iyi bir yönetim gösteren biri oldu. Arcadius ve II. Theodosius gibi iki zayıf karakterli imparatordan sonra başa geçen selefi Marcianus da makul biriydi. Leo da aynı kararlı çizgiyi sürdürdü.
İnançlı bir Ortodoks olması ve Ariusçu Geiserich’in Ortodoks Hristiyanlara yaptığı katliamları önlemeye çalışması sebebiyle, “Büyük Leo” unvanını almıştır. Ancak birçok tarihçiye göre Konstantin ve Theodosius gibi imparatorlara atfedilen bu unvanı hak edecek bir şey yapmamıştır.
6. İmparator Zeno
İmparator Zeno‘nun iktidarı, mensup olduğu barbar topluluğunun başkentte sevilmemesi nedeniyle kötü başladı. Germenlerden kurtulmaya çalışan Leo, Isauralıları kayırmış ve şımartmıştı. Gürültücü ve küstah davranışları ile Romalıları çileden çıkaran Isauralı askerler, başkent Konstantinopolis’te büyük nefret toplamıştı.
Halkta biriken öfke, imparatorun şahsiyetine yöneldi. Yükselen tansiyondan güç alan Basiliscus ve kız kardeşi Verina (Leo’un karısı ve Zeno’nun kayınvalidesi) Zeno’dan kurtulmak için birleştiler.
Isauralı bir generali de satın alan iki kardeş, Zeno’yu bir isyan çıkacağına ikna ettiler ve canını kurtarması için başkentten uzaklaşmasını sağladılar. Toros Dağları’ndaki vatanı Isaura’ya sığınan Zeno, bir süre orada kaldı.
Basiliscus’un Kısa Süren İktidarı
Zeno’nun gidişiyle, Israuralı general ve eski İmparatoriçe Verina; Basiliscus’u imparator ilan ettiler. Ancak Kuzey Afrika’daki utanç dolu hezimetin faili olan Basiliscus, devlet adamı olamayacağını bir kez daha ispatladı.
Tahta çıkar çıkmaz, kendisine tehdit olarak gördüğü Verina’nın aşığı Patricius’u öldürdü. Böylece kız kardeşinin desteğini kaybetti. Isauralılara karşı biriken öfkenin boşalmasına bilerek seyirci kaldı ve katliamlara yol verdi.
Bunların akabinde İskenderiye Piskoposu’nun etkisinde kalarak Monofizit olduğunu açıkladı. Hemen ardından Ortodoks inancın kalbi olan Konstantinopolis Patrikliği’ni kapatmaya kalkıştı. Bunlar Bizans halkının kabul edebileceği şeyler değildi. Büyük bir isyan patlak verdi ve şehrin binaları yanıp kül oldu.
İmparator Zeno Geri Dönüyor
Ordunun ön ayak olması ile Zeno sürgünden geri getirildi. Sürgünde kaldığı 20 ay boyunca devlet işleri dağ gibi birikmişti. Bu kez sürgüne gitme sırası bu kez Basiliscus’a gelmişti. Kapadokya kırsalına gönderildi ve orada soğuk ve açlık ile mücadele ederken öldü.
Zeno sürgünde iken Batı Roma acınacak hale düşmüştü. Roma ve çevresi kukla imparatorları birbiri ardına değiştiren Germen reisleri tarafınan kontrol ediliyordu.
Bir ara taht İmparator Leo’un göndermiş olduğu akrabası Julius Nepos’a geçti. Ancak Orestes adındaki generalin yaptığı darbe ile Nepos da sürgüne gönderildi. Orestes, Batı’yı kafasına göre yönetmeye çalışırken, bu kez de Odoaker adında bir Germen reisi tüm kontrolü ele geçirdi.
Odoaker, Roma yönetimine karşı ayaklanmak istemiyordu. Amacı Doğu Roma (Bizans) İmparatoru’nun iradesini tanıyarak, meşruiyet kazanmaktı. Ancak Zeno buna pek yanaşmadı. Halen Julius Nepos’un tahttaki hakkından bahsediyordu.
Odoaker bir süre daha İtalya’yı yönetmeye devam etti ve ne kadar kendini kral olarak ilan etmiş olsa da, Konstantinopolis’teki imparatorun üstünlüğünü tanıdığını da ilan etti.
Vatikan’daki Papa’nın Yükselişi
Tüm bunlar olurken, İtalya’daki Roma halkı çoktan kendi liderini seçmişti. Birbiri ardına gelen maceracı barbar reislerden bunalmış olan halk, Vatikan’da yaşayan Roma Piskoposu’nun (Papa) çevresinde toplandı. Papa, Roma imparatorları gibi maddi ve manevi yetkilerle donatıldı. Orta Çağ’da “Baba” olarak kabul edilen Papa figürü böylece ortaya çıkmıştı.
Zeno’nun Mücadelesi ve Theodorich’in Yükselişi
Bizans imparatoru Zeno iktidarının geri kalan yıllarında birbiri ardına çıkan isyanlar ile uğraştı. Önce karısı üzerinden hak iddia eden Marcianus ile mücadele etti. Sonrasında ise kendi kardeşi Leontius’un ihanetine şahit oldu. Halen hayatta olan eski imparatoriçe Verina’nın Antiokheia’da (Antakya) taç giydirdiği Leontius, Illus adındaki generalin de desteğini alarak paralel bir krallık kurmuştu.
Ostrogot’ların (Doğu Gotları) genç reisi Theodorich, Bizans ile ilişkileri ne kadar kötü de olsa; imparatora yardımcı olmayı teklif etti. Zeno’nun yol vermesiyle, isyancıların üzerine yürüdü ve onları imparatorluğun en önemli kentlerinden Antakya’dan çıkmaya zorladı. Devam eden mücadelenin sonunda başkaldıranlar teker teker infaz edildi.
Theodorich zaman içerisinde Magister Militum (Genelkurmay Başkanı) oldu ve büyük fayda sağladı. Yaptığı en önemli şey de, Roma’da işgalci olarak tahtta oturan Odoaker’i indirmek oldu. Zeno’nun kendisine sağladığı özel yetki ile Batı Roma’yı yönetti. Bir Roma imparatoru gibi erguvan pelerinle geziyordu, ancak dış işlerinde Zeno’a bağlıydı.
Theodorich, Ariusçu bir Hristiyan olmasına rağmen İtalya’da sevildi. Roma kilisesi de onu destekliyordu. Bazı pürüzler olsa da, 33 yıl boyunca İtalya’yı barış içinde yönetti. Halk onun döneminde refah içinde yaşadı.
Bizans tarihini yazan John Julius Norwich’in deyimiyle, Batı Avrupa’ya Şarlman’a (Charlemagne) kadar Theodorich kadar büyük bir imparator gelmedi.
Olayların Devamını Buradan Okuyabilirsiniz!
Böylece bu yazı serisinin üçüncü bölümünü de bitirmiş olduk. Üçüncü Yüzyıl’ı anlatan Tetrarşi yazısı ilk bölümdü. Dördüncü Yüzyıl’ı ise bir önceki yazıda işlemiştik. Şu an okumakta olduğunuz Beşinci Yüzyıl’da Bizans ise şu ana kadar yazdığım en uzun yazı oldu. Öykünün devamını Altıncı Yüzyıl’da Bizans İmparatorları yazısında bulabilirsiniz.
Beşinci Yüzyıl’da Bizans Yazısı Kaynakları
Beşinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları yazısı kaynakları arasında İngiliz yazar John Julius Norwich’in Byzantium adlı eseri var. Bu kitap Kabalcı Yayınları tarafından Türkçe olarak da basıldı. Oldukça başarılı bir çeviriye sahip olan kitabı tavsiye ederim.
Buna ek olarak İngilizce hakimiyeti olanlar için Mike Duncan’ın The History of Rome adlı podcast yayınını da şiddetle tavsiye ederim. Bu yayını hem internetten, hem de Spotify’dan bulabilirsiniz.
Mike Duncan’ın podcast yayını Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Batı Roma İmparatorluğu’na yoğunlaşıyor. Doğu Roma (yani Bizans) öyküsüne devam etmek için Robin Pierson’un The History of Byzantium podcast yayınına bakabilirsiniz.
Beşinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları by Serhat Engül